Bazen o kadar şok istiyorum ki susmayı. Hiçbir şey söylemeden durmayı o denli fazla istiyorum ki. Lakin susmak benim harcım değil kâri. Susmak gayretli iş, ulvi makam sükût… Lakin ben gibi bir talip buna muktedir değil. Sükût etmeyi becerebilenlerin ellerinden öperim. Ama o makamdan hissesiz kaldım bugün. İki çift kelam etmezsem eğer ve eğer galiz küfürler yağdırmadan yazabilirsem yazmaya niyetim var sinemde sakladığım öfkeyi. Korkum o ki sabrım edebimin önüne geçecek ve ben o aynı cinsten olmaklığımdan utandığım, yani ki insan olduğundan bile bazen şüphe ettiğim bazıları için iki çift kelam edeceğim.

Salı günü yazdığım yazı birilerini rahatsız etmiş anlaşılan. Hatta fazla rahatsız etmiş. O vakit doğru olanı yapıyorum. Maksadım zaten onların rahatsız olmasıydı zira bizi çok çok rahatsız ediyorlar. Bunca ahlaksızlık üzerinden nemalanmalarına sussaydım kendimi suçlu hissedecektim yoksa. Hadi bu eleştirdiğim ve ahlaksızlık olduğundan zerrece şüphe etmediğim durumdan para kazananların rahatsızlığını anlıyorum. Lakin bunların dışında olanlar, onlara ne oluyor! Yazdığımı eleştirmelerini anlarım ve anlıyorum da ama gelen mesajlardan bir kaçındaki nefreti görmezden gelemiyorum. Ve bu kin ile kıvranıyor olmalarına da anlam veremiyorum. Adam benim kitap fuarlarında şahit olduğum bir rezaletin düzeltilmesi için yazdığım yazı üzerinden siyaset yapıp ateş ediyor kendince. Sonra inancıma hakaret etmeye çalışıp en sonunda –onun gibi aciz ve ahmakların- her zaman yaptıkları gibi başörtüsü ya da başörtülülere saldırıyor. Hem de öyle galiz küfürlerle yazmış ki bunu. Ve isim sahte, resim sahte, saçma sapan, kim olduğu belli olmayan bir herif. Ne diyeyim! Ne söyleyeyim. Cevap vermiş olmak bile bana utanç olarak yetiyor aslında. Ama dedim ya sükût edebilmek büyük adamların işi ve ben yapamıyorum.

Adam içindeki pisliği dökmüş orta yere, beyninden, zihninden, elinden, dilinden ve her uzvundan pislik akıyor. Demek ki Allah insana akıl nasip etmeyince böyle oluyor. Söyleyeceklerim çok fazla, bu hamur daha çok su götürür. Söyleyeyim de içim rahat etsin diyorum. Sonra gerekmez diyor içimden bir ses. Bir sokak köpeğine “hoşt” dersen kurt zanneder kendini. Sen ona yalnızca köpek olduğunu söylesen kâfi. İşitir mi? Bilemem. Tükürsem tükürüğe yazık, sövsem nefese…

Sonra bir cümle geliveriyor aklıma; “Köpek su içmekle de deniz pis olmaz.” Biraz azalıyor hiddetim. Ama geçmiyor.

“Ahlak” diye bir cümle çarpıyor sonra gözüme masamda açık duran kitabın sayfasında… “Ahlak denen de bir nasip işidir. İnsan fıtrat ile doğsa da ahlak dediğin sonradan kesbedilir. Kimi hayvandan aşağı olur kimi insanda yukarı. Hâsılı her nebat toprağının mahsulüdür.”

Doğru diyorum doğru… Sonra bir sessizlik… Söyleyeceklerim bu kadar değil ama buraya yazabileceklerim bu kadar. Gerisini hep içimden söylüyorum…