Son birkaç gün içinde İsrail’in Gazze Şeridi’nde sürdürdüğü katliamlarla ilgili uluslararası düzeyde önemli gelişmeler yaşandı.
Önce Gazze Şeridi’nde derhâl ateşkes ilan edilmesini isteyen karar tasarısı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) oylamaya sunuldu.
ABD hariç BMGK üyelerinin hepsi lehte oy kullanmasına rağmen tasarı ABD’nin vetosuyla reddedildi.
Diğer bir ifadeyle Biden yönetimi İsrail ordusunun Gazze Şeridi’nde daha çok cinayet ve savaş suçu işlemesine yeşil ışık yaktı.
Nitekim veto kararının üzerinden çok geçmeden işgal güçleri Beyt Lahya’da çoğu kadın ve çocuk 66 kişinin hayatını kaybettiği, 100’den fazla kişinin de yaralandığı yeni bir katliama imza attı.
Aynı gün ilerleyen saatlerde Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Gazze Şeridi’nde savaş suçu işledikleri gerekçesiyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında tutuklama kararı çıkardı.
Karar, hükûmetiyle ve muhalefetiyle İsrail’i âdeta çılgına çevirdi.
Netanyahu başkanlığındaki hükûmet ve fanatik bakanları her zaman olduğu gibi “antisemitizm” yalanına sarıldı.
Aylardır Netanyahu’yu ve hükûmetini yerden yere vuran İsrailli muhalif lider Yair Lapid de “terörizm için bir ödül” olarak nitelediği kararı kınadı ve “İsrail’in kendini savunduğunu” öne sürdü.
Bir kez daha görüldü ki konu Filistinlilerin katledilmesi, topraklarının ve haklarının gasbedilmesi olunca İsrailli liderler arasında pek bir fark kalmıyor.
Muhalefettekilerin Netanyahu’ya yönelttikleri eleştiriler koltuk kavgasından başka bir şey değil.
Dünyanın gözü önünde Gazze Şeridi’nde işlediği onca katliama rağmen İsrail’e sınırsız bir şekilde destek veren ABD, Netanyahu ve Gallant hakkında UCM’den çıkan tutuklama kararı sonrası bir kez daha öne atıldı.
Beyaz Saray Sözcüsü Karine Jean-Pierre, UCM’nin İsrail üzerinde bir yetkisinin olmadığını söyleyerek Netanyahu ve Gallant hakkındaki tutuklama kararını kökten reddettiklerini açıkladı.
Amerikalı yetkililerden ve politikacılardan birbiri ardında gelen açıklamalarda İsrail’e verilen desteğin yanında UCM’yi hedef alan tehdit dili ve küstahlık dikkati çekici.
Trump’ın ulusal güvenlik danışmanı olarak atayacağını açıkladığı Mike Waltz, UCM’nin güvenilirliğinin olmadığını öne sürerek “Ocak ayında UCM ve Birleşmiş Milletler’in antisemitik ön yargılarına karşı güçlü bir yanıt bekleyebilirsiniz.” dedi.
Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham da UCM’yi cezalandırma çağrısında bulundu.
Oysa aynı UCM geçen yıl Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin hakkında yakalama kararı çıkardığında ABD tarafından hararetle alkışlanmıştı.
UCM’nin Netanyahu ve Gallant hakkındaki kararına Avrupa’dan gelen açıklamalar ise genelde olumlu.
Avrupalı yetkililer uluslararası mahkemeye saygı duyulması ve kararının uygulanması gerektiği görüşünde.
ABD ve Avrupa arasındaki bu görüş farkı Trump’ın seçim zaferinden bağımsız okunamaz.
Avrupa’nın birinci başkanlık döneminden tanıdığı Trump’a şimdiden tavır almaya başladığı söylenebilir.
UCM’nin kararı uluslararası düzeyde dokunulmazlığa sahip olduklarını düşünen İsrailli katillere işledikleri cinayetlerin hesabını sorma yönünde atılmış önemli bir adım.
Kararla birlikte Netanyahu da taşınması iyice zorlaşan bir yük hâline geldi.