Son yaşananlardan anladık ki; muhalefet, sanatçıları doğal hâlleriyle ve sanatçılıklarının gereği olarak muhalif tarafta görmek istiyor. Üstelik tam da kendilerigibi muhalif olmalarını bekliyor. Sanatçı, sözünün üstünü tülle örter ya, muhalefet onu kabul etmiyor. Sanatçıya doğrudan muhalif sözler sipariş ediyor. Muhalif, çıplak ve keskin…
Sanatçının başına dikiliyor ve en kaba dille, söylediklerini tekrar etmesini, yankılamasını telkin ediyor. Sözünü bayrak yapıp önden önden yürümeye zorluyor. Sanatçıya, her nasılsa ele geçirdiği, kullanışlı bir sopa olmayı dayatıyor.
Yoksa hakaretin, suçlamanın, karalamanın haddi hesabı yok. Linç zaten doğal(!) hakkı. Tehdit ediyor, aşağılıyor, cezalandırıyor.
KİM SANATÇI, KİM DEĞİL?
Bu soruyu pratik bir cevapla geçebiliriz. Görünerek var olunan dünyada; sanatçıyı da ‘görünürlük’ üzerinden tanımlıyoruz. Sanatçı, ‘çok görünen’ ve ‘çok göründüğü için kamuoyunun tanıdığı kişi!’ Konumuz itibarıyla ‘sanatçı’ dediklerimiz, daha çok ‘görsel dünyanın, eğlence sektörünün çalışanları.’
Bu arada, öfkesi ve nefreti aklından önde giden Laçingilleri görmezden gelebiliriz. Kaldı ki; öfkelerinin ve nefretlerinin prangalarından kurtulsalar dahi, bir sözleri var mıdır? Estetik uzmanlarına, magazin muhabirlerine, kuaförlerine, tezgâhtarlara değil;topluma, dünyaya söyleyecekleri bir sözleri bulunur mu?
İNSANIN SÖZÜ
Sahici bir eşiğe geldik sayılır. D.H. Lawrence’ın, insanı mezara kadar kovalayıp eziyet eden tatarcık sineğine benzettiği ‘söz’ önemli… İnsanın bir sözünün olması, onu göğüs kafesinde saklaması, her fırsatta yoklaması, onunla yüzleşmesi,dertlenmesi önemli. Sözünü yüksekte tutmak için çabalaması, sözüyle tarif edilir konuma ulaşması değerli.
Sözü olmak ve özünü sözü ile buluşturmak… İnsan olarak yürüdüğümüz ana güzergâh bu değil mi?
SÖZ: KİM KAYBETMİŞ, KİM BULMUŞ?
Dönelim yine sanatçıya. Düşünülenin aksine; çoğu sanatçının politik birikimi derleme, toplamadır. Kendilerine özgü bir analize ulaşmış değillerdir. Dolayısıyla sanatçıdan,siyaseten kayda değer bir söz söylemesi beklenmez. Sanatını kaide olarak kullanıp üzerine koyduğu söz, bize daha büyük ve daha anlamlı görünür; o kadar.
Aslında sanatçı aynı zamanda, “Ben sizin gördüklerinizden ibaret değilim” demek istiyordur. “Ben şarkı söyleyen birinden fazlasıyım” demeye çalışıyordur. Biz onu sahiden siyaset yapıyor zannederiz.
Sanatçının politikaya bir proje, bir sezon, bir albüm gibi baktığına da çok şahit olmuşluğumuz vardır. Çoğu zaman politik tavırlarının ve sözlerinin peşinden gitmez.
Çabuk yorulur. Sıkılma hakkını kullanma konusunda kendisini özgür hisseder.
TEMENNİLER
Sanat politiktir. İlk bakışta, içinde politika barındırmadığı düşünülse bile sanatın politik bir yanı illa ki vardır. En doğrusu; onu, o ölçekte tanımaya çalışmak ve kabul etmektir.
En doğrusu; sanatçıya müdahale etmemek, onu sanatıyla baş başa bırakmaktır. Sanatçının da her hâl ve şartta sanatını öncelemesidir.
Öyleyse dileyelim ki; sanatçımız kendisini siyaset sahnesinde gezinmenin, konuşmanın cazibesine kaptırmasın. Siyaseti, fırsatını bulduğunda gireceği, alkış toplayacağı, günün kârını elde edip çıkacağı, borsa benzeri bir kurum olarak görmesin.
Sanatının içinde kendiliğinden var olduğu kadarıyla siyaset ile yetinsin. Sanatçı olarak kalma imkânını kaybetmesin.