Bayram, beddua, boykot… 

Birbirleriyle ilgileri olamazdı. Yan yana gelmelerini de beklemezdik. Ancak aynı zaman diliminde üçünü birden yaşadık.

BAYRAM

Bayram, bahar üstüne bahar getirdi. Toprağı yeşerten baharın üstüne, bir de hoş bakmanın ve hoş görmenin baharını yaşattı. 

Bayramlar hep öyledir. İklim sessizce değişir. Bir güzellik, yumuşaklık gelir. Yaş almışlarımız “Nerede eski bayramların tadı” deseler de bayramlar sair zamanlardan farklıdır. Olağanüstü anlardır. Düşmanlıkların unutulduğu, birlik ve beraberlik günleridir.

Berekettir, huzurdur, sakinliktir, dinginliktir. Karşılıklı iyi dilekler gider gelir. 

Çocuklar bir adım öne çıkar. Çocuklaşmalar yaşanır. Memleket kucaklaşır. Akrabalar, arkadaşlar buluşur. Misafirliktir, ikramdır; bayramlar öyledir.

BEDDUA

Bayramın ilk gününün sabahı. Benzeri olmayan bir asudelik… Sair zamanlardan kopmuşuz. Hayatın olağan akışının dışındayız. Zaman dursun istiyoruz. Bu hâli hep sürdürelim arzusundayız. 

“Hayat bayram olsa” bile değil. “Hayat hep şu andaki gibi olsa” diye dua ediyoruz.

Bayram namazı çıkışı, Ekrem İmamoğlu’nun babası Hasan İmamoğlu’na mikrofon uzatılıyor. O habercilik de fazla aslında. Ancak yapacak bir şey yok. Haberciler her an, her yerdeler. 

Hasan Bey, adı geçmese de olayların bizzat içinde. Oğlu sınavda başarı gösteremeyip Türkiye’de hiçbir okulu kazanamayınca babası olarak sürece el koyuyor. Bundan sonrası onun kontrolünde. Zaten Ekrem İmamoğlu kendisini savunurken; o sırada 19 yaşında olmasına vurgu yaparak adını anmadan babasını işaret etmişti. Diyordu ki; “Ben futbolcu olmak istiyordum, babam okumamdan yana idi. Senaryoyu o yazdı, ben de oynadım.”

Bütün bu hilenin, hurdanın başlatıcısı olarak Hasan İmamoğlu, uzatılan mikrofondan bayram sabahının çiğ taneleri üzerine lanet yağdırdı. Yaşını başını almış birinin ağzından tüyler ürpertici bir beddua duyduk. 

İfadesinde çocuğunun ciğerinden et yemek, yine de iyileşememek geçiyor. İnanılır gibi değil. Ne dünümüzde var böyle bir beddua, ne bugünümüzde. Olsa olsa barbarların, cahiliye dönemlerinin, haşhaşilerin dili olabilir. Safi kinden ve nefretten imal edilmiş, çok çirkin, çok sapkın bir beddua. Bedduaları yarıştırsalar birinci olur. O derece.

Hasan Bey, “Bugün bayram” dese ve sussa savunma haklarını kaybetmiş mi olurdu! Olmazdı elbette.

Aslında tam da burada, mantık kendiliğinden işliyor; bu bedduayı yapan/yapabilen biri için hilenin, hurdanın, dalaverenin lafı mı olur!

BOYKOT

CHP, gerçek anlamıyla siyaset üretemiyor. O yükün altına giremiyor. Hep bir yan yol buluyor ve oraya sapıyor. 

Boykot da bunlardan biri. Ana muhalefet partisi olmasına rağmen, bir sivil toplum kuruluşundan rol çalarak boykot örgütlüyor. Üstelik boykotun amacı belirsiz, sınırları gevşek, dolayısıyla kontrolsüz…

Olumluya açılan bir penceresi yok. Üreteni, çalışanı, çarşıyı, küçük esnafı tedirgin etmekten başka bir işe yaramıyor.  

Ve son hâliyle boykot, sivil bir tepki olmaktan da çıktı. Sokakları karıştırmaya, ısıtmaya, hemen sonuç almaya dönük; şiddeti tırmandıran bir vandallığa, zorbalığa dönüştü. 

İlle de boykot etmek isteyenler için bedduanın dehşeti orada duruyor.