Ekmek, alın terinin sembolüdür.
Atalarımızın o kadim sözü, "Emek olmadan yemek olmaz" cümlesindeki hayatın değişmez düsturunu fısıldar kulaklarımıza.
İnsan, azmettiğinde taştan bile ekmeğini çıkarır; yeter ki zahmete talip olsun.
Zira emek, zamanın ve çabanın mayasıyla yoğrulur.
Emek vermeden, mücadele etmeden elde edilen her lokma eksiktir, ruhu doyurmaz.
İnsan, varlığını emeğiyle sürdürür ve döktüğü terin karşılığını arar.
Ekmek, sadece karın doyurmak değil, onurun ve haysiyetin de timsalidir.
Her birimiz, hayatın farklı kulvarlarında koşuşturarak farklı yollardan kazanırız rızkımızı.
Kimi yönetir, kimi yönetilir; kimi iş verir, kimi alın teriyle yoğurur geleceği.
Geçim derdi, insanoğlunun en kadim sınavıdır.
Kendisinin ve sevdiklerinin nafakasını temin etmekle mükellef olan birey, çaresizliğin girdabına düşmemek için var gücüyle çabalar.
İşte tam da bu noktada, zaman zaman şahit olduğumuz bazı olaylar, hukukun ve adaletin kesişim noktasında toplumsal vicdanımızı derinden sarsar.
Bazen, hayatın zorlu yollarında tutunmaya çalışan bir insanın çaresizliği, hukukun katı sınırlarıyla karşı karşıya gelir.
Ekmek mücadelesi veren birinin umutlarının kırılışı, toplumsal hafızada derin izler bırakır.
Hukukun soğuk ve mesafeli yüzü, vicdanın sıcak ve şefkatli sesiyle çelişir.
Kanunların lafzı yerine, ruhunun incindiği anlar yaşanır.
Bu tür vakalar, bizlere hukukun amacının sadece kuralları uygulamak olmadığını, aynı zamanda adaleti tesis etmek olduğunu hatırlatır.
Kanunlar ancak vicdanlarda yankı bulduğu, adalet duygusunu tatmin ettiği ölçüde anlam kazanır.
Hukukun temsilcileri, görevlerini ifa ederken toplumsal hassasiyetleri göz önünde bulundurmalı, adalet terazisini titizlikle korumalıdır.
Adalet, en az ekmek kadar hayati bir ihtiyaçtır.
Onu tesis etmek kolay değildir; büyük bir özen, derin bir hassasiyet ve vicdan muhasebesi gerektirir.
Adaleti ayakta tutmak, tıpkı geçimini sağlamak için didinen her bir insanın emeği gibi, sabır ve gayret ister.
Hukuku uygularken vicdanlardaki adalet terazisi asla şaşmamalıdır.
Aksi takdirde sadece adalet duygusu zedelenmekle kalmaz, hukukun saygınlığı da zarar görür.
Ekmek kadar aziz olan adaletin tesisi, her birimizin omuzlarında taşıdığı ağır bir sorumluluktur.
Ezcümle; hukukun kılıcı adaletin terazisiyle tartılmalı, vicdanın sesi kanunların yankısı olmalıdır.
Aksi takdirde ekmek kadar kutsal olan adalet, bir kuru sözden öteye gidemez.