İsrail ordusunun Dera kentinin kuzeybatısına havadan ve karadan düzenlediği saldırılarda hayatını kaybeden Suriyeliler önceki gün kalabalık bir törenle toprağa verildi.

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, geceleyin düzenlenen saldırıların “geleceğe dair bir uyarı” olduğunu öne sürdü.

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’yı tehdit eden Katz, “İsrail’e düşman güçlerin Suriye’ye girmesine ve ülkemizin güvenlik çıkarlarını tehlikeye atmasına izin verirseniz çok ağır bir bedel ödeyeceksiniz.” dedi.

Katz’ın “İsrail’e düşman güçler” ile kastettiği Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK).

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar daha açık konuşarak “Türkiye’nin Suriye, Lübnan ve diğer bölgelerde oynadığı olumsuz rolden endişe duyduklarını” söyledi.

Türkiye’nin Orta Doğu’da ve dünyanın diğer bölgelerinde hedefleri olduğuna işaret eden Sa’ar, Suriye’nin “Türkiye’nin himayesine girmemesini istemediklerini” belirtti.

İsrail ordusunun Suriye’ye düzenlediği saldırılar ve İsrailli yetkililerin açıklamaları işgalcilerin Türkiye’den ve Suriye’nin yaralarını sarıp ayağa kalkmasından ne kadar korktuklarını gösteriyor.

Saldırılar ve açıklamalar hem Ankara’ya hem de Şam’a gözdağı vermeyi amaçlıyor.

Fakat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı tanıyanlar bugüne kadar tehdide ve şantaja asla boyun eğmediğini bilirler.

Rusya da Türkiye’ye mesaj vermek için İdlib’i bombalıyordu ama sonunda ne olduğunu tüm dünya gördü.

Baas rejiminin devrilmesiyle stratejik kayba uğrayan İsrail, Suriye’nin bölünmesini ya da zayıf kalmasını istiyor.

Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumasını, halkın özgür iradesine dayalı bir hükûmete ve güçlü bir orduya sahip olmasını, Türkiye gibi ülkelerle stratejik ittifaklar kurmasını tehdit olarak görüyor.

Tehdit algılarının da kendilerine diledikleri gibi saldırı düzenleme hakkı verdiğine inanan Netanyahu hükûmeti, bu aşamada Ankara’nın ve Şam’ın hesaplarını bozarak Türkiye’nin Suriye’ye iyice yerleşmesini engellemeye çalışıyor.

Bu nedenle Türkiye’nin oyuna düşmemesi; İsrailli yetkililerin kışkırtıcı açıklamalarına aldırış etmeden, tehditlere ve şantajlara boyun eğmeden, tahriklere kapılmadan serinkanlılıkla planlarını uygulamaya devam etmesi gerekiyor.

Suriye için de aynı şey geçerli.

Şam’ın önünde herhangi bir savaşa girmeden önce mutlaka yapması gerekenler var.

Her şeyden önce henüz ordusunu tam anlamıyla kurmuş değil ve bir başka devletle savaşa girebilecek silah gücü yok.

Bunun farkında olan İsrail de Suriye’nin belini düzenli ve güçlü bir orduya sahip olmadan şu aşamada kırmak istiyor.

Dera’nın kuzeybatısına karadan düzenlenen saldırıya doğal olarak yerel halktan karşı koyanlar çıktı ve işgal güçleriyle Suriyeliler arasında çatışmalar yaşandı.

İsrail’in Suriye’ye düzenlediği saldırıları kınayan Hizbullah, Suriyelilerin işgal güçlerine karşı “kahramanca direnişlerini” övdü.

İsrail ile ateşkes anlaşması imzalayıp işgal güçlerinin ihlallerine rağmen anlaşmaya harfiyen uyan Hizbullah’ın bildirisi “rol çalma” çabasından başka bir şey değil.

İran’ın ve Hizbullah’ın fırsattan istifade ederek “direniş” adı altında Suriye’de Tahran’a bağlı silahlı bir güç oluşturma girişimine izin verilmemeli.

İsrail ile mücadele, herhangi bir devletle savaş ya da barış kararı tamamen Şam’ın kontrolünde olmalı.