İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının usulsüz yatay geçiş sebebiyle İstanbul Üniversitesi tarafından iptal edilmesi ve ardından İmamoğlu başta olmak üzere onlarca kişinin yolsuzluk ve terör örgütüne destek suçlamasıyla gözaltına alınması Türkiye içinde olduğu gibi dışarıda da büyük yankıya yol açtı.
Çarşamba akşamı sosyal medya konuyla ilgili müthiş bir yalan haber furyasına ve algı operasyonuna sahne oldu.
Geçmişte başka ülkelerde düzenlenen kalabalık gösterilerin videoları ve fotoğrafları “Türkler Erdoğan’ı devirmek için sokaklarda” notuyla paylaşıldı.
Savunma Bakanı Yaşar Güler’in Suriye’deki Türk askerlerine çekilme emri verdiği iddia edildi ve tıpkı hain darbe girişimi sırasında olduğu gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başka bir ülkeye sığındığı yalanı dahi ortaya atıldı.
Suriye’de Baas rejiminin devrilmesi sebebiyle Türkiye’ye öfkeli olan rejim artıkları, İranlılar, PKK ve Hizbullah yanlıları, Husiler ve Iraklı Şii milisler âdeta çıldırmışçasına paylaşım yaptılar.
İmamoğlu taraftarlarının papağan gibi tekrarladıkları yalanı gündeme getirerek İBB Başkanı’nın cumhurbaşkanlığı seçimlerinde rakibi olma ihtimalinin Erdoğan’ı korkuttuğunu ve operasyonun siyasi olduğunu öne sürdüler.
İsrailli siyonistler ile Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan gibi ülkelerden troller de kampanyaya destek vererek geniş çaplı olduğunu zannettikleri protesto gösterilerinden ve Türk lirasının değer kaybetmesinden duydukları sevinci dile getirdiler.
Bunların hiçbirinin derdinin İBB Başkanı’na destek olmadığını söylemeye gerek yok.
Sadece Türkiye’ye duydukları kini ve nefreti kusuyorlar; o kadar.
Erdoğan’ın hangi yolla olursa olsun devrilmesini dört gözle beklediklerini gösteriyorlar.
Gezi Parkı olayları sırasında ve 15 Temmuz 2016’da da buna benzer şeyler yaşamıştık.
Vandallıkların ve askerî darbe girişiminin başarılı olacağını zannederek sevinç çığlıkları atmışlardı.
Aslında bir açıdan iyi oluyor; dostu ve düşmanı tanıyoruz.
Kimlerin Türkiye’de anarşi, karışıklık, siyasi ve ekonomik kriz çıksa diye dört gözle beklediğini görüyoruz.
Örneğin; Mısır, BAE ve Suudi Arabistan ile son dönemde ilişkilerimiz normalleşse de Erdoğan’ın rahmetli Muhammed Mursi’ye desteğinin unutulmadığını, Filistin direnişine ve Hamas’a sahip çıkmasından hoşlanılmadığını anlıyoruz.
Fakat geçmişte olduğu gibi muhalefete ve radikal solcu grupların protesto gösterilerine bel bağlayanlar yine güvendikleri dağlara kar yağdığını görüp hayal kırıklığına uğrayacaklar.
Gezi Parkı olaylarının ve hain darbe girişiminin yaşandığı dönemlerdekinden çok daha güçlü bir Türkiye var.
Yolsuzluğun ve sahtekârlığın hesabının sorulmasını bahane ederek yeni kalkışma girişimlerine ve vandallıklara asla izin verilmeyecek.
Bahçeli’nin dediği gibi, bu devlet sokakta kurulmadı.
Terörsüz Türkiye hedefine doğru ilerlerken ülkenin vaktini ve enerjisini yiyip bitirecek yeni sorunlar ortaya çıkarma çabalarına göz yumulamaz.
Dünyada büyük bir değişim yaşanıyor, yepyeni dengeler oluşuyor.
Böylesine kritik bir dönemeci sağlıklı bir şekilde aşmak için sadece güçlü silahlara sahip olmak yetmiyor.
Gerekli temizlikleri yaparak iç cepheyi sağlamlaştırmak da gerekiyor.