Son yıllarda Avrupa’da yabancı düşmanlığı, ırkçılık, islamofobi ve nefret söylemi arttı. Siyasette aşırı sağ söylemlerde bulunan siyasi partiler güç kazandı; diğer partiler de oy pastasından nasibini almak için söylemlerini bu kapsamda revize ettiler. Medyanın kullandığı dil, bu söylemin güçlenmesini sağladı. Hâlihazırda Avrupa ülkelerinde yaşayan azınlık gruplarıyla sorunlar halledilmemişken, bir de son yıllarda savaşlar ve açlıktan kaçıp Avrupa’ya sığınan göçmenlerin varlığı yabancı düşmanlığını artıran unsurlar olarak ortaya çıktı. Mülteci kamplarına, camilere yapılan saldırılar bu düşmanlığın dışa yansıyan en acı ve somut gerçeğidir.
Farklı kültür ve ırktan kimselerle birlikte yaşama tecrübesi güçlü olmayan Avrupa ülkelerinde, birlikte ve uyum içerisinde bir yaşamı tehdit eden yabancı düşmanlığının önüne geçilecek ciddi adımlar atılmadığı müddetçe toplumda huzur sağlanamayacaktır. Bu kapsamda siyasilere ve medyaya büyük iş düşüyor. Yabancı düşmanlığının en tedirgin edici olanı, fiziksel saldırı ve insan varlığını ortadan kaldırma teşebbüsü içerisinde olanıdır. Almanya’da ortaya çıkan Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) örgütünün işlediği cinayetleri buna örnek olarak verebiliriz.
Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Almanya ziyaretinde skandal bir hadise yaşandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı korumakla görevli iki Alman polis memuru, görev kod adı olarak aşırı sağ terör örgütü NSU (Nationalsozialistische Undergrund) üyelerinden Uwe Böhnhardt ismini kullandılar. Ülkede asayişi ve güvenliği sağlamakla görevli polis memurlarının, ülkedeki azınlıklara yönelik seri cinayetler ile anılan terör örgütü üyesine sempati duyması ülkede yaşayan yabancılar, bilhassa Türkler, açısından endişe vericidir. Polis memurlarının bu kod adı, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nı koruma görevi üzerindeyken kullanmaları ise ayrı bir ima, ayrı bir mesaj taşıyor olsa gerek.
NSU 2000-2007 yılları arasında 8’i Türk 10 kişiyi öldürmüş bir terör örgütüdür. Örgütün bu cinayetlerle ülkedeki en fazla nüfusa sahip azınlık grup olan Türklere yöneldiği anlaşılıyor. İki bombalı saldırı, banka soygunları ve 43 öldürme teşebbüsü olan bu örgütün varlığı 2011 yılında ortaya çıkıyor. Polis memurlarının kendilerine kod adı olarak tercih ettiği Uwe Böhnhardt ve diğer bir örgüt üyesi 2011 yılında şüpheli bir şekilde ölü bulunuyor. Örgütün geride kalan tek üyesi olarak yansıtılan Beate Zschaepe ise 11 Temmuz 2018 tarihinde davanın sona ermesi ile ömür boyu hapse mahkûm ediliyor. NSU davası bu şekilde kapatıldı kapatılmasına lakin TC Cumhurbaşkanını korumakla görevli polis memurlarının tutumu yabancı düşmanlığı, ırkçılık, nefret söylem ve eylemlerin kurumsal yapı altında devam ettiği endişesini uyandırıyor.
Her ne kadar ilgili polis memurları hakkında soruşturma başlatılmış olsa da, ırkçı ve yabancı düşmanlığı üzerinden beslenen ve bunu seri cinayetler işlemek suretiyle icra eden bir terör örgütünün emniyet teşkilatı içerisinden sempatizan bulması tedirgin edicidir. Birlikte ve güven içerisinde bir yaşamı güçlendirici samimi adımlar atmak için ırkçılık, yabancı düşmanlığı gibi hastalıkları ilk önce kurumsal yapılardan uzaklaştırmak gerekiyor.