Yargıya intikal eden yolsuzluk ve terör soruşturmasının boyutları herkesi şoke etti.

Soruşturma somut delillere, tanık ifadelerine, ihbar ve suç duyurularına dayanıyor. Üstelik süreç içerisinde itirafçı olanlar; soruşturmanın kapsamını daha da genişletiyor.

Soruşturmada isnat edilen suç şebekesi, tabiri caizse; yememiş içmemiş çalmış!

Toplam yolsuzluğun 560 milyar TL olduğu ifade ediliyor.

Ekrem İmamoğlu’nun belediyecilikte nasıl çuvalladığının resmini en net biçimde görebiliyoruz değil mi?

 

SORUŞTURMADA ÖNE ÇIKAN DÖRT İDDİA

Haksız para trafiğiyle elde edilen villalar gündemde. “İmamoğlu’nun villacısı” olarak bilinen Ali Nuhoğlu gözaltında.

İş adamlarından tehdit yoluyla para temin yolu olan ‘irtikâp’ da yine suçlamalar arasında. Bu kapsamda İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'na en yakın isimlerden biri olarak bilinen Ertan Yıldız’ın Capacity AVM’nin sahiplerinden rüşvet istediği ortaya çıktı. AVM yönetiminin rüşveti ödemeyi kabul etmemesi sonrası ise İBB yönetimi harekete geçerek Capacity AVM'ye 197 milyon TL ceza kesti.

Soruşturmada, "vatandaşların kişisel verilerini elde etme" suçlaması da var. Maddi delillerle tespit edilmiş iddiaya göre; 16 milyon İstanbullunun isim, soy isim, T.C., telefon ve adres bilgisi tehlikede. İBB, vatandaşların kullandığı uygulamalar üzerinden tüm mahrem bilgileri bir havuzda toplayarak bu bilgileri amacı dışında kullanmış. Terörle iltisakı da araştırılan bir belediye sistemi içinde verilerimizin güvenliği konusunda çok ciddi şüphelerim var.

Yolsuzluğun yanında devam eden terör soruşturmasında da “kent uzlaşısı” kapsamında direkt olarak PKK mensuplarıyla görüşme ve para trafiğinden bahsediliyor. İstanbul’umuzun belediyesinde, PKK’nın verdiği isimler mi işe alındı? İstanbullular olarak ödediğimiz vergiler üzerinden oluşturulan bütçeden PKK’ya yardım mı yapıldı? Bu sorular ilerleyen günler içinde çokça tartışılacak.

Şu dört iddia üzerinden buz dağının sadece görünen çok az bir kısmını ele alıyoruz.

Soygun ve yolsuzluğun boyutları devasa boyutlarda görünüyor.

 

İMAMOĞLU SKANDALI İSKİ YOLSUZLUĞUNU GERİDE BIRAKTI!

CHP’nin travmasıdır İSKİ skandalı!

Yıl; 1993. O dönem İstanbul Büyükşehir Belediyesi; SHP’de. Nurettin Sözen döneminden bahsediyorum.

Sol-Ulusalcı-Kemalist parti SHP, İstanbul’a bir çivi dahi çakmamıştı. Haliç o kadar kötü kokuyordu ki anlatmaya kelimeler kifayetsiz kalır.

Recep Tayyip Erdoğan’ın “çöp-çamur-çukur” dediği dönemlerden bahsediyoruz.

CHP kitlesinin emanet ettiği siyasetçiler, tıpkı bugün gibi o dönemde de hem İstanbul için hiçbir şey yapmayıp hem de İstanbul’un “tüm nimetlerinden” helal olmayan ve yasa dışı çerçevede kendilerine “fayda” sağladılar.

Ve İSKİ skandalı patlak verdi.

1993 yılında İSKİ Genel Müdürü Ergun Göknel’in kurumun ihalelerini paravan şirketlere verdiği ve ihalelerde yolsuzluk yaptığı ortaya çıktı.

Açılan davada Ergun Göknel, hapis cezası ile cezalandırıldı. Göknel'in İsviçre'de bulunan Amerikan Discon Bank'ta 30.000 Amerikan doları ve 670.000 Alman markı bulunduğu saptandı. Göknel'in tüm hesaplarına el konulurken İsviçre'deki paranın da iadesi istendi.

Bu olay sonrasında CHP, belediyelerde büyük itibar kaybı yaşadı.

1994’teki yerel seçimlerde İstanbul ve Ankara’yı Refah Partisi aldı. Recep Tayyip Erdoğan, İBB koltuğuna başkan sıfatıyla oturdu.

Sonrasında tam 25 yıl bir daha ne İstanbul’u ne de Ankara’yı alabildi CHP.

25 yıl sonra İmamoğlu ve Yavaş ile birlikte bir atılım yaptı, yıl 2019 idi.

Peki, gelinen aşamada yerelde bir başarı hikâyesi yazabildiler mi? Koca bir hayır.

Başarısızlık ve devasa bir yolsuzluk soruşturmasıyla karşı karşıyayız.

Koca bir şansı heba ettiler.

CHP bu süreçte halktan koca bir sıfır alacak.

Evet, bir dejavu yaşar gibiyiz.

Dünden bugüne hikâye değişmiyor.

CHP, eski CHP…

Eski kafa, hiç değişmiyor ve şaşırtmıyor.

Bundan sonra belki bir 25 sene daha beklerler bu koltuklar için.

Uslanırlar mı, bilinmez!