Ferdi Tayfur, bu topraklardan yükselen gerçek bir halk adamıydı.

Ne şöhretin ışıltısı ne de paranın cazibesi onu halkından koparamadı, değerlerinden uzaklaştıramadı.

Türkiye'nin dört bir yanına ulaşan nağmeleriyle milyonların kalbine dokundu, sınırları aşarak yurt dışındaki gurbetçilerin de yüreğinde taht kurdu.

Son yıllarda sağlık sorunları onu gözlerden uzak bir yaşama itse de vefatıyla birlikte oluşan sevgi seli, ne kadar derin izler bıraktığının en büyük kanıtı oldu.

"Ne olursa olsun kişiliğinizi, insanlığınızı unutmayın... Asalet ve görgü parayla satın alınmaz." sözleriyle de insanlığın özüne vurgu yapmış, gerçek bir değerler savunucusu olduğunu göstermişti.

O, farkında olmadan hanelerimize, kalplerimize, duygularımıza öyle güzel dokunmuştu ki vefatıyla birlikte çocukluğumuzdan, gençliğimizden, bizden bir parçayı da aldı götürdü âdeta.

Vefatının ardından ona olan sevgi, yıllardır sessizce akan bir yer altı nehri gibi coşkuyla fışkırdı.

Ben de kendimi "Ferdici" olarak tanımlayanlardanım.

Gençlik yıllarımdan beri eserlerini severek dinlerim.

"Ben bu milletin çocuğuyum, beni kabul etmek zorundalar." demişti bir röportajında.

Milyonlar kalbinde yer vermişken, milletten kopuk bir azınlığın onu kabul etmemesinin ne önemi var Ferdi Baba?

Fatih Kısaparmak, Atatürk Kültür Merkezi'ndeki veda programında onun için ne güzel söylemişti: "O, her şeyden önce iyi bir insandı; iyi bir adamdı, adamdı!"

Şöhretin esiri olmamış, paraya tamah etmemiş, kendi ifadesiyle havalanmamış, nereden geldiğini bilen, halkına yukarıdan bakmayan güzel bir insandı.

Ne yazık ki Tele 1'deki bir haber sunucusu "Herkes bir övüyor, bir övüyor... Sanatsal açıdan baktığımızda berbattı. Ağır, ağlak bir arabesk yapıyordu. Müzikal açıdan bakıldığında berbattı." diyerek onu yerden yere vurdu.

Millete tepeden bakan, dışarıya karşı aşağılık kompleksli, içeriye karşı kibirli bu zihniyetin; milyonların sevgisini kazanmış bir sanatçıya böyle saldırması kabul edilemezdi, edilmedi de.

Kıymeti kendinden menkul, Youtube'da haber aktaran bir hanımefendinin bunu eleştiri olarak değerlendirme aymazlığı da ayrı bir problem.

Kardeşim, milyonlarca insanın üzüntülü bir anında, onları üzme adına başka bir zaman bulamadınız mı eleştirinizi, kibrinizi, dudak büküşünüzü, nefretinizi ortaya koyacak?

Ferdi Tayfur, bir konserinde Muhsin Yazıcıoğlu'nun vefatının ardından bir dakikalık saygı duruşunda bulunacak kadar hassas bir insandı.

"Lambalı Saz" adlı senaryosunu canlı yayında, Yüksel Aytuğ'un programında bir komedyene göndereceğini söylemiş ve göndermişti de.

Lakin eserinin değiştirilip film olarak karşısına çıkması karşısında şaşırmış ve üzülmüştü.

Ferdi Tayfur isminin, markasının bütün bunlara ihtiyacı yokken demek ki birilerinin onun eserine konmaya ihtiyacı varmış.

Yazık!

"Merak etme sen" eserinin kendisine ait olduğunu iddia eden akrabasını, vefat programında gazetecilere konuşurken gördüm ve üzüldüm.

Değer miydi onu bu konuda da üzmeye?

O, kendisine ait olmayan bir esere ismini yazacak kadar alçalmayacak, buna da ihtiyacı olmayacak biriyken; sizler gündem olmak için nasıl alçalabiliyorsunuz, anlamakta zorlanıyorum.

Baba diyememenin acısını, bir öğretmeni olamayışının uhdesini taşıyan bu adama milyonlar "Ferdi Baba" dedi; milyonlara öğretmen oldu.

Üç ayların başlangıcı, perşembeyi cumaya bağlayan gece, Regaip Gecesi’nde ruhunu teslim etti.

"Gassal" dizisiyle birlikte şarkıları yeniden gündeme gelmişti.

Ölüm konusu işleyen bir diziyle tekrar gündeme gelip ardından vefat etmesi de manidardı.

Kendisini yakından tanıyanların tanıklıkları, güzel bir insan oluşu doğrultusundaydı.

Karıncayı incitmeyecek kadar naifti.

Güzel bir insandı, güzel eserler bıraktı, milletin gönlünde taht kurdu ve güzel bir günde dünya hayatını noktaladı.

Ruhun şad, mekânın cennet olsun Ferdi Baba.