İnsan, yaratılışın en müstesna varlığı, bir eşref-i mahlukattır...

Ona bahşedilen en kıymetli hazinelerden birisi ise hiç şüphesiz akıldır.

Akıl ki hakikatin kapılarını aralayan anahtar, doğruyu yanlıştan ayıran hassas bir terazi, varoluşun gizemlerini çözmeye çalışan bir kâşifin pusulasıdır.

Akıl olmadan, idrak denizinde savrulur, hakikat güneşinden mahrum kalır, aldanışın karanlık girdabında boğulur gideriz.

Aklımızı kullanmadan gerçeği süzebilir miyiz?

Doğruyu yanlıştan ayırt edebilir miyiz?

Kıyas yapıp gereğini yerine getirebilir miyiz?

Aklı önemsemek, imanı reddetmek demek değil; onu ilahi vahyin ışığında kabul etmek demektir.

İman, aklın ulaşamadığı noktada ruhumuzun yolunu aydınlatan bir meşaledir.

Nice insan, aklını kullanmak bir yana, onu başkalarının kirli emellerine kiralamakta, âdeta zihnini esaret altına almaktadır.

Din kisvesine bürünmüş, aldatıcı sözlerle, sahte mucizelerle, hurafelerle insanları kandıran; onları manevi bir uyuşukluğa sürükleyen bu sahtekârların tuzağına düşenler, kendi özgür iradelerini hiçe saymaktadırlar.

Aklın kiraya verildiği yerde, irade de tutsak düşer.

Kendi aklını kullanmayanlar, başkalarının aklıyla yaşamaya, onların kuklası olmaya mahkûmdur.

Allah'ın kelamı apaçık ortadadır.

Resul'ünün hayatı, ahlakı, mücadelesi, tüm insanlık için en güzel örnek olarak önümüzde durmaktadır.

Bu kadar açık hakikatler ortadayken nasıl olur da insan, karanlığın peşinden gider, aldanışın zehirli meyvesinden yer?

Nasıl olur da aklını, iradesini, vicdanını bir kenara bırakıp sapkınlığın bataklığına saplanır?

Yunus Suresi’nin 100. ayeti, bu acı gerçeği âdeta bir tokat gibi yüzümüze vurmaktadır: "Hem Allah'ın (akıl ve irade vermek suretiyle gerçekleşen) izni olmasaydı, hiçbir insan imana eremezdi! Ve O, aklını kullanmayanları pisliğe mahkûm eder!"

Bu ilahi ferman, aklın ve imanın ayrılmaz bir bütün olduğunu; aklını kullanmayanın, imanın da hakikatine eremeyeceğini haykırmaktadır.

Akıl, vahyin rehberliğinde insanı doğruya, güzele, hakikate ulaştıran bir kılavuzdur.

Kendi aklıyla düşünmeyen, kendi vicdanıyla tartmayan, kendi iradesiyle karar vermeyen özgürlük iddiasında bulunmasın.

Çünkü onlar, çoktan bir zindanın kölesi olmuşlardır da ruhları bile esaret altında olduğunun farkında değildir.

Allah’tan gelen/gönderilen apaçık hakikatler ortada iken karanlık yollara sapmak, sapkınlığı bile isteye tercih etmektir.

İzzeti seçmek yerine zilleti tercih etmek en büyük akılsızlıktır.

Allah muhafaza buyursun.