Hayret ediyorum. Hem de ne kadar çok…

Bedenimin taşıyamayacağı bu kadar yükü zihnim nasıl taşıyor Allah’ım?

Ya da bir başka şekilde ve daha güzel bir deyişle Cemil Meriç’in dilinden anlatayım “Beni yakan kelimeler nasıl oluyor da kağıtları yakmıyorlar”

Unutmak diye bir şey yok sanıyorum. İnsan unutmuyor yani, sadece üzerini örtüyor, bilerek ya da bilmeyerek saklıyor bazı şeyleri. Ama sonra bir şey oluyor ve yeniden yaşamış ve yeniden olmuş gibi acısını aynı yerde ve belki de daha fazla hissediyor. “Unutursun” demek belki de ve sadece bir teselli cümlesi zira insan unutmuyor belki de sadece alışıyor.

Unutmanın bir kusur olduğunu düşünenler de var biliyorum. Bir noksan bir eksiklik ve bir maraz gibi davrananlar, öyle söyleyenler de var. Belki de haklılar, en azından kendilerince öyle. Ama ben unutmak denen halin bir nimet olduğuna inananlardanım. Zira unutmak diye bir şey olmasaydı yaşamak denen ve zaten zor olan bu hal bir çileye dönerdi iyiden iyiye.

Bir vakitler çay içip sohbet ederken bir ağabeyim “Unutmak hafiflemektir” deyivermişti. Bin türlü derdimi anlatmış, bir çare beklemiş, nasihat istemiştim ondan. O sadece dinlemişti beni bir zaman sonra “Unut” demişti. Ve işte o zaman söylemişti o cümleyi “zira unutmak hafiflemektir.”

O zamanlar açıkçası anlamamıştım ne demek istediğini, anlamaya da çalışmamıştım. Oysa iki kelimelik bir cümleyle koca bir ders vermiş bana. Bunu şimdi şimdi anlıyorum. Zira hangi acıyı ve hangi ayrılığı sırtında taşımayı tercih eder ki insan? Hem neden ister ki? unutamadıklarımızın hepsi omuzlarımızı delen birer yük değil mi cidden? Sanırım öyle.

Hem “unuttum” demek de unutmamaktır. Dedikçe hatırlar, söyledikçe tekrar yaşarsın zaten. Unuttuğunu da unutursun bazen…

Ve bence asıl acı olan şey unutmak değil, unutulmak…

Bir de işin şöyle bir tarafı var. Bazıları nereden geldiğini unutuyor, kim olduğunu unutuyor, kimlerle yola çıktığını, yolda kimlerle olduğunu ve kimlerin dostu olduğunu unutuyor. Hatta fazlası da var; evlat olduğunu unutuyor, küçüğünü büyüğünü unutuyor, kime nasıl davranacağını, kiminle nasıl konuşacağını, kendini, edebini, geleneğini, töresini ve hatta insanlığını unutuyor bazıları. Unutmanın bir hastalık olacağına inandıracaksa biri beni işte bu tarafının bir maraz olduğuna inandırabilir ancak. Zira haysiyeti, şerefi, edebi, mertliği ve hatta utanmayı dahi unutanlar var…

“Nedir ki onlar?” diye merak edenler vardır elbet. Anlatmaya gerek yok ki. Sadece bir gün olan olayları, haberleri izleyin okuyun. Sonra, çok uzun değil biraz seyredin etrafınızı. Ne dediğimi, kimlerden bahsettiğimi göreceksiniz…