Türklerin kurdukları devletleri, Batılı devletlerden ayıran en temel fark neydi diye soracak olsak, “vakıf” anlayışları derdim. Karahanlı, Gazneli, Selçuklu, Timurlu, Anadolu Beylikleri, Osmanlı hatta İlhanlı devirlerinde dahi değişmeyen bir kaide vardı.
Sultan ve ailesi, vezirler, beyler, paşalar “kendi keselerinden” cami, medrese, imarethane, kervansaray, hamam, tabhane, darüşşifa gibi kamu hizmeti veren eserler yaptırmayı devletin itibarı, ailelerinin ise iftiharı kabul ederlerdi. Buna karşın, Avrupa’da hanedan mensupları ve soyluların prestij eserleri, kendilerinin ve maiyetlerinin oturduğu saraylar olmuştur.
Onun için İstanbul başta olmak üzere tüm Türkiye bir cami, medrese ve kervansaray cenneti iken, Avrupa’da halka bila bedel hizmet götüren böylesi bir vakıf anlayışından eser göremezsiniz.
VAKIF HALK İÇİNDİR, HALKA AİTTİR
Bizde bir medrese (bugünkü anlamda üniversite) inşa edildiğinde, banisi ona gelir getirecek dükkân, arasta ya da han gibi bir yer de vakfederdi. Eğitim kurumu vakıf mülkü olduğu için en küçük harcamalar dahi kayıt altına alınırdı. Arşivlerimiz bu kayıt defterleri ile dolu. Sözgelimi, Fatih Medreseleri’nde öğrenciler ve ihtiyaç sahibi insanlar için kaç sofra kurulduğunu; bu sofralarda neler ikram edildiğini altı yüzyıl sonra bile biliyoruz.
Böylesi köklü bir vakıf ve eğitim kurumu geçmişi olan bir ülkede bugüne kadar hiç duymadığımız bir şeye, bu meseleleri iyi bildiğini sandığımız sabık Başbakan Ahmet Davutoğlu sayesinde şahit olduk.
Neye mi?
Devlet hazinesi üzerinde “özel” bir üniversite kurup, mülkünün bu “özel işletmeye” tahsis edildiğine. Bununla da yetinilmeyip, her bir öğrenciden yıllık en az 50 bin TL tahsil edilmesine rağmen, devlet bankasından borç alıp, üstelik bu borcu ödemeyip halkın sırtına yüklendiğine.
Davutoğlu’nun kurucu olduğu, şimdiki ekibinin de mütevellisinde bulunduğu Şehir Üniversitesi’nin milleteborcu 370 milyon TL’yi bulmuş.
SOYGUNUN BİN ÇEŞİDİ VAR DA, BUNU DUYMAMIŞTIK
Bu parayı ödemedikleri gibi, haftalardır sosyal medyada CHP ve diğer yeni refiklerinin de desteğiyle ağlaşıp duruyorlar. Öğrencilerin mağdur edildiğini iddia ediyorlar. Niye mağdur olsunlar?
Vakıf mantığına bütünüyle aykırı bir biçimde, tüm giderleri halkın sırtına yüklenerek kurulan bu eğitim yuvası Marmara Üniversitesi’ne devredilir. O öğrenciler de, bu millet de soyulmaktan kurtulur. Fena mı?
Davutoğlu ve ekibinin “dürüstlük” taslamadan önce çok şey öğrenmeleri lazım ama ben şu kadarını yazayım: Milletin parasıyla şahsa ait ticarethane kurulmaz. Kurulsa da ona “vakf”etme değil, “gasp” etme denir.
Bu millet, soygunun, talanın, yolsuzluğun her çeşidine şahit oldu da; “bunu milletin eğitim ve kültürünün” yükselmesi için yapıyoruz diyenine rastlamamıştık..