Kılıçdaroğlu artık CHP’nin kurumsal kimliğiyle özdeşleşen “Canan’ı için” İstanbul’da bir miting düzenleyince fırsattan istifade adaylığını da ilan edeceği düşünülmüştü. Yine olmadı. Öyle görünüyor ki, bunun için diğer adayların biraz daha itibar kaybetmesi gerek. Elbette CHP gibi bir partide bu çok zor değil. Neticede Kılıçdaroğlu, koltuğunu Baykal’ın itibarının çirkin bir operasyonla yok olmasına borçlu.  

Türk Devleti’ne katil, milletimize soykırımcı, terör elebaşlarına ise insanlığının yıldızı diyen Kaftancıoğlu’nun aldığı ve 1 gün bile hapis yatmayacağı sembolik ceza için mitingin rotası Bursa’dan İstanbul’a kırılmış, Türkiye’nin dört bir yanından teşkilatlar harekete geçirilmişti. Fakat kendi verdikleri rakamlara göre bile Muharrem İnce’nin 2018’de toplayabildiği kalabalığın üçte birini toplayamadılar. Olsun. CHP’nin temellerini yerinden sarsan, partinin geçmişi ve ilkeleriyle kavga edip sonunda zaferini ilan eden Canan için bu kalabalık büyük bile sayılır.

Kılıçdaroğlu konuşması boyunca iki şey yaptı: Bir kesimi tehdit ederken, diğerine övgüler düzüp, kurtulacaklarına dair umut vaat etti.

Tehdit ettiği birinci kesim, şaşırtıcı olmayan şekilde muhafazakârlardı: “Müslüman ülkeler arasında güvenlik ve savunma sanayi ortaklığı kurulması, dolar yerine ortak para birimine geçilmesi, siyasi ve kültürel birlik kurulması” gibi düşünceleri savundukları için hedef tahtasına koyduğu ASSAM gibi STK’lar Kemal Bey’in hedefindeydi. Bununla yetinmedi: Asya ve Afrika ülkeleri (Asrika) arasındaki ilişkiyi güçlendirmeyi hedefleyen akademik birlikteliği adeta bir suç örgütü gibi takdim etti. İktidara geldiklerinde İstanbul Sözleşmesi’ne yeniden döneceklerini söyledi. Meydandaki ittifak ortakları Saadetçiler, bu sözleri duymamak için nasıl bir çaba gösterdiler merak ediyorum. İçinde bulundukları durum giderek acıklı bir Yeşilçam filmine dönüyor.

Tehditten nasibini alan ikici kesim ise ülkemize yatırım yapan yabancı firmalardı. Elbette bu yatırımlarda ilk beşte bulunan Hollanda, ABD, İngiltere, Almanya ve Avusturya tehdit listesinde değil. Daha çok son 10 yılda Batı’daki yatırımlarının küçük bir kısmını ülkemize çevirdikleri için Avrupalıların tepkisini çeken Arap sermayesi Kılıçdaroğlu’nun hedefindeydi. Kimlerin bu gidişattan rahatsız olduğunu görünce, Kemal beyin tehditleri de daha anlaşılır oluyor.

Kılıçdaroğlu’nun bir de övdükleri ve umut verdikleri var. Gezi terörü sebebiyle ceza alan Kavala ve paydaşlarının aileleri tam kadro mitingdeydi. Bir de 2018’de Demirtaş’ın adaylığını desteklemek için imza veren sanatçılar. Gerçi bu kadronun pek çoğu PKK Bildirisi’ne de destek vermişti. Muhtemelen matbu bir liste var; Devlet’in güvenliğini, milletin huzurunu tehdit eden her olayda güncellenerek “konum belirleme” ye yarıyor.

Umut verdiği bir başka grup, FETÖ’cü oldukları için Harbiye’den atılan ve darbede rol aldıkları için ceza alan askeri öğrenciler. Ortağı Babacan’ın 125 bin KHK’lıya dönüş, hatta tazminat vaadinde bulunduğu bir ortamda Kılıçdaroğlu’nun FETÖ’cü birkaç yüz darbeci askere selam göndermesi çok görülmemeli.

CHP lideri, Türkiye’de Kürtçe’ye yönelik yasaklamaların mimarı kendi partisi olmasına rağmen, inanılmaz bir pişkinlikle bugün Kürtçe şarkıların yasak olduğunu iddia ediyor. Örnek verdiği ise “teröristbaşı Öcalan’a özgürlük” kampanyasında şarkı söylediği için konseri iptal edilen şarkıcı Aynur Doğan. Batman ve Diyarbakır’da gençlerin Cumhurbaşkanını Kürtçe türküler eşliğinde karşıladığı gerçeğini nasıl örtecek merak ediyorum. Farkındayım, benimki saçma bir merak.

Ne var ki Kılıçdaroğlu, tüm bu kesimler için umut olsa da, kendi mahallesi için hala yeterli görülmüyor. Savcı Selim Kiraz’ı şehit eden teröristlerle öldürülmeden önce son görüşmeyi yapabilecek kadar tescilli bir solcu olan TİP milletvekili Ahmet Şık’a göre Kılıçdaroğlu’nun Alevi olması Türkiye toplumu için bir sorun.

Aslında bu bir tespit değil, toplumumuza bir hakaret. Mezhep kışkırtmasını kimlerin yaptığının da bir itirafı. Sol örgütlerin temel gıdası olan bu kışkırtma sonlanmadan başta Kılıçdaroğlu olmak üzere hiçbirimize rahat yok.