Her yıl olduğu gibi bu yılın aralık ayının ortalarına doğru ülkemizde konuşulan ekonomi konularıyla alakalı başlıkların ilk sırasında asgari ücretin ne olacağı ve nasıl belirleneceği meselesi gelmektedir.

Yaklaşık olarak 20 gün boyunca tartışılan ve yapılan görüşmelerin sonucunda belirlenen asgari ücret, kanımca ekonomik problemlerin çözümü için yegâne konu değildir.

Geçtiğimiz haftalarda da asgari ücretle ilgili kaleme aldığım yazımda bunu tüm yönleriyle anlatmaya çalışmıştım.

Asgari ücret rakamının büyüklüğünden daha önemli olanın, ücretin kalıcı olarak artmasının yanında verimlilik tarafı olduğunu bilmemiz gerekmektedir.

Yani asgari ücreti isterseniz an itibarıyla 50 bin TL’ye yükseltelim; eğer verimlilik yoksa bu 50 bin TL’nin de bir değeri olmayacaktır.

Maalesef ki insanımız sadece asgari ücretin ne olacağı konusuna odaklanmakta; verimlilik tarafını es geçerek yanılgıya düşmektedir.

İnsanımız verimlikte yukarı yönlü bir hareket olmadan ücret artışlarının herhangi bir anlam ifade etmeyeceğini iyi bilmelidirler.

Günümüz dünyasında verimliliğinin yolunun teknolojik gelişmeden kaynaklandığını bilmemiz gerekliliğini gerekmektedir. Yani teknolojiyi iyi kullanamazsak verimlilikten söz edemeyiz. Teknolojiyi iyi kullanırsak verimlilikten söz edebiliriz.

Gelecek 20 yıl içerisinde teknolojiyi iyi kullanamadığımız noktada ekonomik eşitsizliklerin ve problemlerin günden güne arttığına şahit olacağız ki bu durumu hiç kimse istemez.

Eğer ekonomi sistemimizde teknolojisi yüksek ürünlerin ve hizmetlerin önünü açamazsak ayakta kalmamız bile mucize olabilir.

Sadece yüksek teknolojili ürünleri üretmemiz de yetmeyecek; yüksek teknolojili ürünleri uygun fiyata üretmemiz gerekecektir.

Bu anlamda ortaya konulacak emeğin sonrasında alınan maaşların enflasyon karşısındaki durumu da son derece önemli olacaktır.

Ülkemizde an itibarıyla maaşların yüksek veya düşük olması belirleyici tek etken olmayacak; enflasyon karşısında, alım gücündeki artış ile maaşların genel seviyesindeki artışın aynı düzeyde olması konusu önemli olacaktır.

Türkiye’de ortaya konulan verilerden çıkardığımız sonuçta, çalışan verimliliğimizin düşük olmadığını tespit edebiliyoruz.

Bizim ülke olarak yaşadığımız ana problem, teknoloji ile katma değerli üretimin son derece düşük kalmasıdır.

Yani katma değeri yüksek ürünleri üretmede sorun yaşıyoruz; bunun yanında katma değerli ürünleri üretirken teknolojiyi olması gerektiği kadar da kullanamıyoruz.

Evet, maaşları artırıyoruz ama şirketlerin kârları çok daha yüksek seviyelerde kalabiliyor.

Şirket kârları yükselince de harcama eğilimleri artıyor; dolayısıyla da enflasyon yukarı yönlü hareket ediyor.

Enflasyonun yükselmesi ile vatandaşın alım gücü her geçen gün daha da zayıflıyor.

Alım gücünün düşmesiyle de maaşların ekonomideki payı devamlı surette azalıyor.

Tüm bu sebeplerden ötürü maaşların artması, asgari ücretin yüksek seviyelerde açıklanması ekonomik problemlerin çözümünde geçerli olacak bir etken değildir.

Yapılması gereken hamle, maaş artış oranlarını enflasyon seviyesinin üzerine çıkararak ekonomideki verimliliği artırmaktır.

Eğer ekonomideki verimlilik artırılmazsa ülkemiz bu sarmalın içerisinde dönmeye uzun süre daha devam eder.

Teknolojik üretime odaklanarak ülke hâlinde bu sarmaldan hızlı ve verimli bir şekilde kurtulabiliriz.