Ülkemizde vatandaşlarımızın bir konu hakkında harekete geçebilmesi için birtakım gelişmelerin yaşanması gerekiyor maalesef.
Bolu Kartalkaya’da yaşanan elim hadiseden sonra yangın sigortasına olan talebin artması buna verilebilecek en bariz örneklerden birisi durumunda.
Öyle ki bundan önceki yıllara ve aynı ayın karşılaştırmalarına göre, son derece yüksek bir oranda yaptırılan yangın sigortalarından bahsediyorum.
Rakam olarak yaklaşık 9,4 milyar liraya ulaşan bir değer büyüklüğünde insanımız yangın sigortası yaptırmıştır.
Yangın sigortasında rakamların yüksek olmasının yanında sigorta primleri tesisin büyüklüğüne göre değişiklik göstermektedir.
Bu alanda yapılacak sigortaya birçok sigorta şirketi temkinli yaklaşmakta; hatta bazı sektörlerde sigortalama bile yapmamaktadırlar.
Keşke insanımız herhangi bir felaket yaşanmadan sigortasını yaptırsa ve önlemini alabilse.
Keşke olumsuz bir şey yaşanmadan önlemimizi layıkıyla alabilsek ve keşke olumsuzluklardan kötü düzeyde etkilenmesek.
Hâl böyle olunca elimizdeki kaynakların kötü yönde kullanılması durumu hasıl oluyor ve bu durumda büyüme rakamlarımıza kadar her şeyimizi negatif yönde etkiliyor.
Türkiye ekonomisi geçtiğimiz yıl yaklaşık olarak yüzde 3,2 oranında bir büyüme trendi yakaladı.
İnşaat sektörü yüzde 9,3 ile en fazla büyümeyi gerçekleştiren sektör oldu. Sektörün bu denli büyümesindeki en büyük etkenin, 6 Şubat depremlerinden etkilenen bölgelerde devam eden inşaat projeleri olduğunun bilinmesinde fayda var.
Eğer deprem yaşanmammış olsaydı inşaat sektöründe bu derecede bir büyüme asla olmayacaktı.
İnşaat sektöründen sonra en fazla büyümeyi tarım sektöründe görmekteyiz.
Tarım sektöründe de 2024 yılındaki büyüme yaklaşık yüzde 3,9 seviyesinde gerçekleşmiştir.
Küresel iklim krizinin oldukça hissedildiği ülkemizde tarım sektörünün büyümesi ülkemiz adına son derece sevindiricidir fakat bu büyüme oranının düşük olduğunun da altını çizmekte ayrıca fayda vardır.
Çünkü bulunduğumuz jeopolitik noktada tarımsal büyümenin daha üst seviyelerde olması, ileride bize rahat nefes aldıracak bir olgu olarak karşımızda durmaktadır.
En az inşaat sektöründeki büyüme kadar tarım sektöründe de bir büyümenin olması en büyük temennimizdir.
Tarım sektörünün ardından en büyük büyüme yüzde 3,1 seviyesinde hizmetler sektöründe gerçekleşmiştir.
Hizmetler sektöründe büyümenin bu seviyelerde gerçekleşmesinde ekonomik kırılganlığımızın ne kadar fazla olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.
Yani hizmetler sektörü ekonomik büyüme için gereklidir ama sürdürülebilirlik noktasında çok ciddi sorunlar vardır.
2024 yılında büyümenin en düşük olduğu sektör ise yüzde 0,5 oranıyla sanayi sektörüdür.
Sanayi sektörü gerek istihdam gerekse de ihracat anlamında ciddi anlamda yük taşıma kapasitesine sahip bir sektördür.
Fakat öncelikle iç talebin yavaşlaması; gelir artışı ile giderlerde yaşanan artış arasındaki fark iç talebin ciddi oranda düşmesine vesile olmaktadır.
Dış talepte de durgunluğun daha da artarak devam etmesi konusu, sanayi sektörünün bu denli düşük büyümesinde en önemli ikinci etken olarak sıralanmaktadır.
Bir diğer etken olarak ise Türk lirasının değerlenmesi sonucunda tüketim malı ithalatının güçlü şekilde artması görülmelidir.
İhracatçının bu döviz kurları ile ihracat yapması olasılığı azalırken döviz tarafında yaşanacak artış, birçok malın maliyetini de artırabilecektir.
Umarım 2025’te gerçekleşecek olan büyüme oranları, 2024 yılına göre daha yüksek seviyelerde olur ve geleceğe dair umutlarımız artabilir.