Yeni bir yılın ilk gününde buradan okurlarımızla buluşabilmenin bizler için son derece büyük bir mutluluk kaynağı olduğunu öncelikle ifade ederek bu haftaya başlamak istiyorum.

Bu yılın ilk yazısının yılın ilk gününe gelmesi oldukça güzel bir tevafuk.

Hayatımızdan, yaşamımızdan daha doğrusu dünya hayatımızdan bir yılı daha geride bıraktık.

Ömür periyodu her geçen gün tükeniyor ve insanoğlu yeni bir yıla umutlarıyla beraber giriyor.

2024 ülkemiz için ekonomik anlamda çok da iyi geçti denilemez maalesef.

Geçtiğimiz yıl ekonomimize genel anlamda baktığımızda küçülme süreçleriyle yol alındığını gördük.

İşsizlik oranımızın da arttığı bir yıl olarak hafızalarımızda kalan 2024 yılı özellikle genç işsizlik oranlarıyla dikkati çeken bir yıl oldu.

Hem genç işsizlerin hem de ev gençlerinin sayısındaki artış hiç iç açıcı bir tablo koymuyor önümüze.

Dolayısıyla bu sorunun çözülmesinin ekonomiye katkısının yüksek olacağını düşünüyorum.

2024, enflasyonun hedeflenen düzeyde düşmediği bir yıl olarak da hafızalarımıza kazındı.

Enflasyonun beklenenden daha az düşmesi de bütün ekonomik verileri altüst eden bir tablo ortaya çıkardı.

Buna ek olarak 2024’ün son ayında başlayan faiz indirimi ile “faiz inince enflasyon da inecek” beklentisi maalesef gerçekleşmesi zor bir olasılıktır.

Biz bilim insanları veriler çerçevesinde düşüncelerimizi şekillendirdiğimiz için bu olasılığı güçlendiren en büyük verinin, 2021 yılının eylül ayında başlayan faiz indirimleri sonucunda enflasyonun maalesef üç haneli rakamlara gelmiş olmasıyla gerçekleştiğini gördük.

Bu noktada izlenmesi gereken ekonomi politikası, enflasyonu düşürdüğümüz noktada faizlerin de düşeceği gerçeğiyle hareket etmek olmalıdır.

Enflasyonu dizginleyebildiğimiz noktada zaten faizler kendiliğinden aşağı yönlü hareket etmeye başlayacaktır.

Benim beklentim Merkez Bankasının bu yılın şubat ayından önce yapacağı bir faiz indiriminin çok erken olacağı yönündeydi ve ben an itibarıyla bu düşüncemi korumaktayım. Çünkü Merkez Bankasının döviz rezervlerinin biraz daha artması gerektiğini düşünüyorum.

Gelir dağılımındaki eşitsizlik 2024 yılında daha da artan bir düzeyde karşımızda durdu.

Maalesef gelir dağılımı ile ilgili öyle bir noktaya gelmiş durumdayız ki ne çalışan ne de işveren elde ettiği gelirden memnun değil.

Gelir dağılımı toplumdaki birçok dengeyi yakından ilgilendiren bir konumda olduğundan dağılım ne kadar düzgün olursa toplum o kadar rahat bir düzeyde hayat sürmüş olur.

2025 yılında burada bahsettiğimiz konuların üzerine gidildiği takdirde ekonomik anlamda bir rahatlama söz konusu olabilecektir.

Ayrıca Mehmet Şimşek’in bu yıl enflasyonu makul seviyeye getirebilecek dört ana konu üzerinde yaptığı açıklamalar da dikkate alınması gereken noktalar olarak önümüzde durmaktadır.

Sayın Bakan, “para politikasının dezenflasyonist sürece gecikmeli etki yapmasından ötürü hedeflere ulaşmanın 18 ayı bulabileceğini” ve biraz daha sabretmemiz gerektiğini bizlere anlatmakta.

Ayrıca bütçe açıklarının düşürülmesiyle birlikte enflasyonu azdıran doğal gaz ve elektrik fiyatlarının fazla yükselmemesi yönünde yaklaşımda bulunulmasıyla ilgili ortaya konulan hedefler de son derece önemlidir.

Tüm bunlara ek olarak piyasaya gıda, enerji ve sosyal konut arzlarının yapılacağından ötürü de enflasyonun düşeceğini belirten Mehmet Şimşek’in tüm hamlelerini ilgiyle takip etmek gerekiyor.

2025 yılının, 2024’te ekonomik alanda yapılan hataların yapılmadığı bir yıl olması ümidi, temennisi ve duasıyla herkese hayırlı bir sene diliyorum.