“Okuduğumuz kitap bir yumruk gibi bizi uyarmıyorsa ne işe yarar ki?”

-Kafka-

Yazmakla ilgili çok şey söyledim sana. Daha doğrusu ve güzeli şöyle olmalı belki de yazmakla ilgili çok cümle yazdım. Belki de bu işin şeairindendir. Yazmakla ilgili bir şeyler yazar bir kez olsun kelimeleri yan yana dizip de zihninde -yok hayır gönlünde- olanları kâğıda dökmeyi başarabilmiş herkes. Ama şöyle bir tarafı da var elbet meselenin; illaki yazmak zorunda olmuş olmak ya da öyle hissetmek ve bu mecburiyetle birkaç cümleyi yan yana dizmiş olmak da yazmak demek değildir. Elbette ki bunu ya da buna manada bir cümleyi ilk kez ben söylemiyorum. Benden evvel de buna benzer cümleler kurup da meseleyi çok daha iyi anlatanlar oldu.

Babamdan şöyle bir cümle duyduğumu hatırlıyorum. Araba kullanmayı bana öğrettiği zamanların başında ve her Türk genci gibi babadan araba kullanmayı öğrenmenin zor olduğu zamanlarda. “Her araba kullanan şoför değildir” demişti. Haklıydı, hâlâ haklı.

Aynen bunun gibi sanırım, her şiir yazan şair değil ve her yazı yazan da yazar değil. Bunlar farklı haller ve farklı mertebeler bence. Hem “oldum” demekle olmayan işler bunlar. Siz söyleyince değil de birileri size söyleyince oluyor yani. Bir de yeri gelmişken tekrar edeyim; yazarlık bir iş değil. Daha farklı bir şey. Bir iş olmaktan ya da akçe için yapılacak bir gayretten daha farklı ve daha fazla. Ama öyle zannediyorlar. Soranlar olduğu için söylüyorum; yazmak para ile yapılabilir belki ama para için yapılmaz.

Neyse, geçelim…

Daha önce bir yazımda “gençler kitap okumuyor diye boşuna şikayetlenmeyin. Zira gençler hatırı sayılacak kadar kitap okuyorlar. Hem de çok okuyorlar. Ama her okudukları şey kitap değil” diye yazdığımı hatırlıyorum. Şimdi de böyle düşünüyorum. Neredeyse okurdan çok yazar olan memleketimizde birileri muhakkak okuyacak bir şeyler buluyorlar. Ama buldukları her zaman da öyle bünyeye faydalı şeyler değil. “Bir kereden bir şey olmaz” denen illetler gibi başlanan sonunda da mutlaka zehirleyen acayip bazı şeyler bunlar. Ve gerçekten bu illet denenler kadar zararı var.

Bir okur olarak bazı kitapları okurken bazen kendimden geçiyorum. Öylesine söylemiyorum bu “kendinden geçme” işini. Gerçekten bazen elime aldığım bir kitabı okurken zamandan ve mekândan sıyrılıp kitabın içinde bir yerlerde ve bir zamanda buluyorum kendimi. “Okuyorum” demek az kalıyor böyle bir hale, baya baya yaşıyorum kitabın içinde.

Bu benim iyi okur olduğumdan değil yazanın iyi yazdığından oluyor bunu da biliyorum. Ama işte böyle kitapları ve böyle yazanları bulmak o kadar da kolay olmuyor ve böyle yazanların da kahir ekseri öyle her an her yerde bir şeyler paylaşıp da meydanlarda dolaşmıyorlar. Kıymetli olan her şeyde olduğu gibi bulmak için aramak gerekiyor ve hep olduğu gibi kıymetleri de öyle çok da bilinmiyor.

Bir de diğer bazıları var. Aramasan da bulduğun, gözüne sokulan, her yerden sahtelik akanlar… Bir derdi, bir gayesi olmayan sadece kâğıda ve harflere olan saygından aynı isimle söyleyip de “kitap” dediklerin… Onlarla ilgili söyleyeceklerim çok ama gerek yok…