İsrail’in Kürt politikası, son dönemde İsrail’den gelen açıklamalar ile yeniden gündem oldu. Kürtler, Kuzey Irak ve PKK ile İsrail arasındaki ilişkiler, Orta Doğu’nun karmaşık siyasi ve etnik yapısında önemli bir konu olarak yıllardır tartışılmaktadır.

İsrail’in, özellikle Kuzey Irak’la kurduğu stratejik ortaklık, sadece bölgesel güç dengelerini değil, aynı zamanda bu iki aktörün tarihsel ve politik çıkarlarını da yansıtmaktadır. Yahudi Kürtler, bu ilişkinin kültürel ve tarihî bağlarının önemli bir parçasını oluştururken İsrail’in bölgedeki stratejik hedefleri ilişkilerin temel dinamiğini meydana getirmektedir.

Kuzey Irak-İsrail ilişkilerinin kökenleri, Yahudi Kürtlerin tarihine kadar uzanmaktadır. Yahudiler, tarih boyunca Mezopotamya coğrafyasında varlık göstermiştir. 1950’lerde Yahudi Kürtlerin büyük bir kısmı İsrail’e göç etmiş ancak 2003 sonrası dönemde bir kısmı Kuzey Irak’a geri dönmüştür. Bu tarihî bağ, Kuzey Irak’la ilişkileri geliştirirken İsrail’in kullandığı önemli bir yumuşak güç unsuru olmuştur.

İsrail, ilk başbakanı Ben Gurion tarafından geliştirilen çevreleme stratejisinin bir parçası olarak Arap olmayan aktörlerle ve etnik azınlıklarla iş birliğini uzun süredir bir politika olarak benimsemiştir. Diğer taraftan Kürtler; Irak’ı, Suriye’yi, İran’ı ve Türkiye’yi zayıflatmak ve bölgede İsrail’in güvenliğini sağlamak açısından önemli bir müttefik olarak görülmüştür.  

1960’lardan itibaren İsrail, Orta Doğu’daki Kürt isyanlarını ve terör örgütlerini askerî, mali ve teknik olarak desteklemiştir. Özellikle 1967’deki ‘Altı Gün Savaşı’ sırasında Irak ordusunun Kürt isyanıyla meşgul edilmesi, İsrail’in bu stratejik iş birliğinden sağladığı önemli bir avantajdır.

İsrail’in özel olarak PKK’ya ilgi duyduğu açıktır.  ABD’nin Suriye’de PKK’ya vermiş olduğu açıktan desteğin arkasında Amerikan yönetimindeki siyonistlerin etkisi açıkça görülmektedir. İsrail PKK üzerinden İran, Türkiye ve Suriye’yi istikrarsızlaştırarak bölgede politikalarına karşı çıkabilecek olan aktörleri dengelemeyi hedeflemektedir.

Kuzey Irak’ın petrol kaynakları, İsrail için başka bir önemli çıkar alanıdır. İsrail, yakın coğrafyasından uygun fiyatlarla petrol ithal ederek enerji maliyetlerini azaltma amacındadır. Uzun yıllar gizli yürütülen Kuzey Irak-İsrail ilişkileri, son dönemde daha açık bir şekilde tartışılmaktadır. İsrail’in Kuzey Irak’taki sözde bağımsızlık referandumuna açıktan destek vermesi ile bu ilişkiler ilk defa tam manasıyla kamuoyunun önüne çıkmıştır. Mesut Barzani ve Celal Talabani’nin İsrail ile olan görüşmeleri ve İsrailli yetkililerin Kürt liderlerle olan temasları, bu iş birliğinin giderek daha fazla kamuoyuna yansıdığını göstermektedir. Ancak bu ilişkiler, Arap dünyasının ve Türkiye’nin tepkisini çekmemek adına hâlâ büyük bir hassasiyetle yürütülmektedir.

Kuzey Irak ile İsrail arasındaki ilişkiler, tarihsel bağlardan stratejik çıkarların derinleşmesine kadar geniş bir yelpazede gelişmektedir. İki tarafın da Orta Doğu’daki hedefleri doğrultusunda söz konusu iş birliği gelecekte daha da güçlenebilir. Ancak bu ilişkilerin bölgedeki diğer aktörler tarafından nasıl algılandığı, IKBY’nin uluslararası arenadaki konumunu belirleyecek kritik bir unsur olmaya devam edecektir.

Diğer taraftan İsrail’in son dönemde asıl dikkatini Suriye’deki PKK varlığına verdiği ve ABD-İsrail ortak girişimi olarak Suriye’nin kuzeyinde bir PKK terör devleti kurulması amacına yönelik olarak adımlar attığını söyleyebiliriz. Suriye’de kurulmak istenen bu terör devletinin Orta Doğu’da Amerikan emperyalizmine hizmet edecek olan ikinci bir garnizon devlet, ikinci bir İsrail hâline getirilmek istendiğini söyleyebiliriz. Türkiye böyle bir gelişmeyi MGK kararıyla kırmızı çizgi olarak duyurmuş ve bedeli ne olursa olsun bunu engelleyeceğini dünyaya ilan etmiştir.