Ben yazmanın mukaddes bir uğraş olduğuna inananlardanım. Onun için dua eder gibi, canım acıdıkça ve mecbur olduğuma inandıkça yazmayı seçtim. Bazen zor oldu, kaçtım, yoruldum, vazgeçtim. Ama insan sevdiği her neyse ondan çekip gidemez ki! Her nereye giderse onu da yanında götürür. Ondan yine ona kaçar. Tam da onun gibi işte… Kaçtıkça yine de onda ve onunla buldum kendimi. Yazmaktan kaçtım yazmaya sığındım.

Bir yük gibi bu hal. Hani sırtında taşırsın ve durursun da gittikçe hafifleyecek zannedersin ama o daha da ağırlaşır, daha da zorlaşır ya öyle işte. Zira vakte göre, kişiye göre ve duruma göre yazmak zor geliyor bana hatta açık söyleyeyim, ar geliyor. Dert ile yazılmamış her cümle yoruyor beni. Okuyamıyorum, yazamıyorum…

Bu meselde şundan daha güzel bir cümle kurabilsem ya da bulabilsem muhakkak yazardım ama yok. Abdurrahim Karakoç ne de güzel hülasa etmiş.

Bu hududu kimler çizmiş gönlüme?

Dar geliyor, dar geliyor gardaşım…

Eskiler “her küp içindekini sızdırır” demişler. Yani adam gönlünde ne taşıyorsa dilinen de o dökülür, onu söyler, onu dinler, onu arar ve onunla olur. Böyle bakınca insanı tanımak kolay gibi geliyor ve söylediklerinden içinde ne sakladığını anlarsın zannediyorsun. Ama bazıları kendini gizlemekte çok mahir. Şu da var ki ben en ziyade susabilen insanları severim. Zira susmak konuşmaktan daha manalı ve daha mukaddes. Susarak onca şey anlatanlar var ki ve onları anlamak için duymak değil dinlemek gerekiyor.

Şikâyet etmek bize göre bir hal değil kâri. Ya da bu kadar iddialı bir cümle kurmadan şöyle söylemeliyim; olmamalı. Herkesin bir derdi var ve bazılarının dermanı da yok ya da bilinmiyor. Ama herkes kendi derdini çaresiz, dermansız ve onulmaz sanıyor. Ne başka birine bakıyor ne başkasını görüyor ne halden anlıyor çoğu zaman.

Evet evet, esas mesele bu; halden anlamak…. Bizim vaktimizde en zor bulunan insan bana kalırsa halden anlayandır. Yok gibidir neredeyse ya da varsa bile bulunmaz. Ne bileyim “insan insana muhtaçtır” diyorlar ve doğru da söylüyorlar. Ama zor be kardeşim, halden anlayan, derman olan, dinleyen birini bulmak çok zor.

Evvelden şöyle bir cümle yazdığımı hatırlıyorum; “Asıl dost, ağladığın vakit gelip gözyaşını silen değil oturup da seninle gözyaşı dökendir…” Halen dahi aynı yerde miyim ve yeniden yazsam aynı cümleyi söyleyebilir miyim? Emin değilim. Zira zaman insanı değiştiriyor ama şunu biliyorum ki bazı insanlar talihlidir. Hallerinden anlayan, dertlerini bilen, söylemeden dinleyen, bakmadan gören dostları vardır. Aslında yanlış söylüyorum “dostları” değil bir “dostu” vardır ve zaten o kadardır.

Anlıyorsun değil mi? Ne demek istediğimi ve ne söylediğimi anlıyorsun…

Bir de derdini kimseye diyemeyen, “söyle” dendiğinde dahi söyleyemeyen insanlar var. Onlar dertlerini içlerinde ve sadece derman olacağını bildikleri Tek kişiye söylemek için saklarlar. Asıl Dost’u ararlar ve onun için saklanırlar. Ağlarlarsa gizli ağlarlar, söylerlerse sözsüz söylerler. Söyleseler şiir olur sussalar ateş…