Anadolu mayadır. Aslında bu sadece benim için değil pek çok kişi için böyle. Yani bunu ilk söyleyen değilim ben. Daha önce de bunu yazan, anlatan ve söyleyen çok fazla oldu. Ama elbette bunca söylenmesinin bir sebebi var. Zira bizler ahir zamanın çocuklarıyız ve kaybettiğimiz çok fazla şey var. Bu kaybettiklerimizin neredeyse her birini de Anadolu’da görmek mümkün. Aslında asıl orası suret burası gibi. Bir “yer” demek de eğil bence Anadolu. Coğrafi bir tanımlamanın dışında ve ötesinde bir kavram. Yani çok büyük şehirlerde olan ama halen dahi Anadolu’yu ve Anadolu’da yaşayan insanlar var. Hatta yurt dışında bile. Gurbetçi dediğimiz kardeşlerimiz sırtlarına Anadolu’yu da yükleyip gittiler giderlerken. Ha bunun ne kadarını sakladılar ne kadarını tükettiler o bir bahs-i diğer. Hasılı bence Anadolu kitaplardan öğrenilmeyen bir irfanın ürünü. Ve bu salt bir bilgi falan demek de değil. Maneviyatı ile yoğurduğu ve asırlar boyu şekillenmiş bir mayanın adı. Ama ben şuna inanıyorum ki yeniden bir nefes üflenecekse o da oradan olacak.
Aslında bunun farkında olan sadece biz değildik ve halen dahi öyle değil. Yıllarca bizleri saçma bir modernleşme ve yanlış bir yenilenme mantığıyla batılı gibi yapmaya ya da hiç değilse öyle gibi görünmeye zorladılar. Netice de ne at ne eşek saçma bir şey çıktı ortaya. Aslında savaş meydanlarında tepelediğimiz adamların da planı tam olarak buydu. Yıllar sonra yazılan hatıralarında bunları da açık açık söylediler zaten “Biz bu adamların ailelerini çökertmezsek yenemeyiz” diye jurnaller gönderen casuslar ve hatta aramızda biz gibi dolaşan hainler vardı. Aile kavramı işte o Anadolu irfanının her nerede olursa olsun -ki bu gurbet bile olur- verildiği ve her ferdine öğretildiği yegâne yerdi. Bunu bir başka yerde mesela okulda ya da kitaplarda öğrenmezdiniz. Öyle olduğunu da gördük ve görüyoruz zaten.
Önce o kadim büyük aile geleneğimize saldırdılar. Saçma bir şekilde Tanzimat ve sonrasında bizleri bireyin özgürlüğüne, kadın erkek eşitliğine, herkesin haneden çıkıp çalışması gerektiğine falan inandırmak için bin türlü şey yaptılar. Sonra bir “çekirdek aile” çıkardılar karşımıza. Çocuklar anadan babadan, torunlar dededen neneden uzak kaldı. Doğal olarak da onlardan öğreneceği Anadolu irfanını bir başka yerde bulamadı ve hep o tarafı eksik oldu. Benim kanaatime göre çocuk anasından babasından elbette bir şeyler ve önemli şeyler öğrenir lakin dedesinden ve nenesinden öğrenecekleri vardır ve bunu ana-baba veremez. Ve dedesini nenesini görmeden, onlarla yaşamadan büyüyen çocuklar eksik kalırlar.
…
Kaybettiklerimizin neler olduğunu söylemek öyle kolay değil aslında. Çünkü az değil. Evvela şu var ki aile kavramını her ne kadar yine de var olsa da ve tam manasıyla kaybetmesek de çok fazla boşalttık. Aile içindeki herkesin yeri ve manası kayboldu. Doğal olarak da orada öğrenilenler zamanla yitirilmeye başlandı. Yani bilmem kaç senedir bu mektepten ders alamayanlar şimdi ders verecek ve bu beklenecek insanlar oldu. Ama yok. Zira onlar alamadı ki şimdi kendi çocuklarına versinler. Adamların planı da buydu aslında ve biz bu tuzağa düştük. Geç değilse de erken de davranmadık.
Aslında “Ziya Paşa merhumun söylediği gibi:
Eyvah bu bâziçede bizler yine yandık
Zira ki ziyân ortada bilmem ne kazandık