Gündemin her daim Türkiye olduğu, seçimlerden birkaç gün önce Türkiye Merkez Bankası’nın genel müdürünün değişmesi gelişmesinin dahi gazetelerde yer bulduğu Yunanistan’da genel seçimler sona erdi. Merkez sağ parti Yeni Demokrasi’nin lideri Kyriakos Miçotakis, tek başına iktidara gelerek 4,5 yıllık Aleksis Çipras dönemini sonlandırdı. Bu, dış siyasette pek çok alanda anlaşmazlık yaşadığımız Atina ile gerginiklerde herhangi bir değişim olur mu sorusunu gündeme getirdi. Zira Ege’de hava sahasını 6 milden tek taraflı olarak 10 mile çıkaran Yunanistan, Türkiye ve KKTC’nin Doğu Akdeniz’deki haklarını yoksayan Güney Kıbrıs’ın ana müttefiği konumunda. Seçimin ertesi günü yazdığım bu yazıda, şimdiden “Hiçbir değişiklik olmayacak, aksine daha da kötüye gidecek” diyorum. Nedenini açıklayalım…
Miçotakis, 2009 krizi öncesinde kurulan ve adından söz ettiren, Nazi yanlısı olmayan aşırı muhafazakâr Laos partisi kapandıktan sonra partiye katılan çok sayıda isme ev sahipliği yapıyor. Bunlar arasında bakanlık alanlar dahi var. Söz konusu kesimin Türkiye hakkında ne düşünüğü ve Ege’deki anlaşmazlıklar üzerine tezlerini tahmin etmek ise hiç de zor değil… Ege’nin kesin ve tartışılmaz bir biçimde Yunan olduğunu, karasuların 6 milden tek taraflı olarak 12 mile çıkarılması gerekliliğini savunan bir kitle. Yeni Demokrasi içinde de bu tür görüşleri olanların sayısı hiç de az değildi ancak fark şu: Artık partiyi merkeze değil, aşırı sağ görüşere ve Türk düşmanlığına itecek bir dinamik, Yunan Başbakan’ın partisinde son derece üst mevkilerde bulunuyor. Dolayısıyla yeni başbakan Miçotakis’in solcu lider Çipras’tan farkı, partisi ve kendi kitlesi içinde Türk düşmanlığından beslenen bir güruha sahip olması. Dolayısıyla Ege ve Doğu Akdeniz meselelerinde tahrik edici demeçlere hazır olmamız gerekiyor.
Miçotakis’in beyin takımı ve milletvekilleri içinde uluslararası hukuk alanında adından söz ettiren isimler de mevcut. Türkiye karşıtı olan, “Ege sadece Yunan’dır” zihniyetini benimseyen bu kitle, Ankara’yı uluslararası mecralarda köşeye kıstırmak için kapsamlı planlar içine girecektir. Akıllara “Çipras da bunu yapmıyor muydu zaten” sorusu gelecek. Miçotakis’in farkı, gerek destek bulduğu sanayici-işadamı kitlesinin apaçık bir şekilde muhafazakâr ve Türk karşıtı olması, bu işadamlarının ülkenin en büyük özel kanallarını ellerinde bulundurması, parti kitlesinin de aşırı uçlu söylem ve hareketlere istekli bir konumda bulunması. Yani Yunanistan’daki en büyük basın ve yayın kuruluşları, artık Miçotakis’in dediklerini ve yapmak istedikerini halka pompalayacaklar. Oysa bu süreç, son 4,5 senenin başbakanı Çipras’ın attığı her adıma muhalefet etme şeklinde işliyordu. Artık “karasularımızı 12 mile çıkarmalıyız” türünde savlar üreten hukukçuları Yunan televizyonlarında daha sık, daha şehvetli bir şekilde göreceğiz.
Özete, 1999-2010 arası iyileşme ve düzelme sürecine giren, sonrasında durgunluk ve gerginliğe yönelen Türk-Yunan ilişkilerinin, milenyum başlarındaki haline gelmesini ummak gittikçe zorlaşacak.