Olağanüstü, beklenmedik, huşu veren, tüyleri diken diken edici gibi ifadelerle tanımlanabilecek olaylar; hasıraltındaki tozların, ağızların altında gizlenen baklaların açığa çıkmalarını sağladıkları için yüksek derecede öneme sahipler. Yeni Zelanda’da geçtiğimiz cuma günü gerçekleşen terör saldırısı, buna son örnek.
Yaptığı başarılı işlerle uluslararası çapta üne kavuşan TRT’nin dış haber servisi TRT World; BBC, Euro News gibi Batı dünyasının yapı taşı haber sitelerinin DEAŞ terör eylemleri sonrası attıkları başlıklarla, geçen Cuma tercih ettikleri başlıkların kıyasını yapmış. İlk grup için ısrarla “İslami terör” ifadesi kullanılırken, ikincide “silahlı kişi”, “saldırgan” kelimeleri kullanılmış. Normal koşullarda eşitlik dersi vermekten insanı kulaklık takma aşamasına getirten Batı medyasına “Takke düştü kel göründü” gibi “Doğulu/Oriental” bir atasözüyle cevap verelim o halde…
*
Türkiye, Yeni Zelanda saldırısını devletin zirvesinden gelen demeçlerle seçim malzemesi yapıyormuş, bu elim hadiseyi oy için kullanıyormuş… Yahu binlerce kilometre ötede manyağın biri, Osmanlı’nın zaferlerini, yenilgilerini, tutsaklarını öldüren Venedikli komutanları silahının üzerine yazıp camiye gidiyor, namaz kılan insanları tarıyor… 100 sayfaya yakın manifesto yayınlıyor, “Minareleri yıkacağız, Türkler’i kovacağız” diye sayıklıyor… Ne denseydi yani? “Olur, İstanbul’u 3 güne boşaltıyoruz, tüm minareleri de gitmeden tıraşlıyoruz” gibi bir cevap mı “uygun” olurdu? Eleştiri iyidir ama bazı şeylerin suyunu çıkartmamak lazım…
*
Osmanlı Devleti’nin 1492’de İspanya’da katliamlardan kaçan Yahudiler’i kabul etmesi gerçeği, üniversitemdeki (Panteion) arkadaşlarım tarafından hayretle karşılandı. Yunan eğitim sisteminde Türk ve Osmanlı karşıtı propaganda öylesine güçlü ki, 20 yaşına gelmiş insanlara bile Osmanlı Devleti’nin ölümden kaçan Yahudiler’i kabul ettiğini anlatmak çok güç. Hocamız, Uluslararası İnsan Hakları Organizasyonu lideri ve Profesör Dimitris Hristopulos, “Avrupa’da monarşilerin kendi mezhebinden olmayan insanlara zorla din değiştirttiği veya öldürdüğü bir dönemde, Osmanlı Devleti’nde bunlar oluyordu. Herkes istediği dine inanmakta özgürdü” dedi. Yunan eğitim sisteminin yanlılığına atıfta bulunmak için “Barbar Avrupa ve hoşgörülü Osmanlı, ne kadar çelişkili değil mi” ifadesini kullandığında sınıfta oluşan buz gibi sessizlik hiç unutulmayacak cinstendi. İşte tam da bu yüzden eğitim, eğitim ve yine eğitim… 1945’e kadar her fırsatta birbirini gırtlaklayan Almanya ile Fransa’nın AB’nin iki yapı taşı haline gelmesini sağlayan olan, tarih derslerinden nefreti körükleyen ifadeleri iki taraflı bir şekilde atıp, ortak müfredatı okutmalarıdır. Eğitim şart…