Bugünlerde çok ciddi bir tarihsel, ideolojik, siyasi, sosyolojik hatta psikolojik yarılmalar yaşıyoruz.
Bu yarılmanın müsebbibi de ne yazık CHP Genel Başkanı Özgür Özel’dir.
Öyle anlaşılıyor ki Özelin amacı yolsuzluk iddialarını ve usulsüz diplomayı zemin yaparak sokağa çağırdı kişilere -kendince- bir “devrim” yaptırmak.
Fakat bana göre kaçırdığı çok ciddi sosyolojik, demografik hakikatler var.
Soruşturma dosyalarından yansıyanlara, Beykoz ve Beşiktaş belediyeleriyle ilgili yürüyen hukuki süreçlere bakınca “Devleti ne kadar küçümsemişler.” dedirten durumlar var.
Aynı şekilde sokaktan “devrim” bekleyenlerin milletin irfanını da çok küçümsediği anlaşılıyor.
Bu milletin, şaibe ve yolsuzlukla suçlanan siyasetçilerin arkasından sorgusuz sualsiz gideceğine inanmaları gerçekten çok ilginç.
Kendisini hukuk önünde aklamamış hatta aklamamak için sokakları marjinallere yıkıp döktürenlerin arkasından gideceğini düşünmeleri çok daha ilginç.
Çağırdıkları meydanlara gelenlerin hem niteliği he de sayısı da ifade etmeye çalıştıklarımı teyit ediyor.
En mübalağalı rakamla ifade etmeye kalksanız, elli binden fazla insanı alamayacak saraçhaneyi bir milyon olarak göstermek ya da 90 bin metre kare alana sahip Maltepe Sahili'ne iki milyon iki yüz bin kişi geldi -emniyet kayıtlarına göre yüz elli bin- demek de hakikati değiştirmez.
“Özgür Özel’in çağrısı toplumda neden karşılık bulmaz?” sorusunun cevabını biraz daha açayım isterseniz.
Özgür Özel’in ya da CHP yönetimin izlediği yol -bırakın katmanlara yayılmayı- ilk gün ki desteğini dahi gittikçe kaybediyor.
Hatta CHP seçmeninin dahi ciddi anlamda desteğini azalttığını söylemek yanlış olamayacaktır.
Bu durumun sebebi ise çok açık.
Polisimize karşı takınılan saldırgan tavırlar, Şehzade Başı Camii ekseninde yaşanan ve kabulü mümkün olmayan saygısızlıklar, millî ve yerli markalara karşı başlatılan boykot çağrıları bu zeminde oldukça tepki topladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın merhume annesine yapılan ahlak dışı küfürler, boykot listesine alınan kahve markasının dükkânlarına yapılan yağma ve saldırılar da oldukça önemli.
Bunlara ilave olarak ve belki de en başa konulması gereken başka bir şey de İngiltere’den, Fransa’dan ve Almanya’dan açık destek talepleridir.
Sayın Cumhurbaşkanının hatırlattığı İngiliz Muhipleri Cemiyeti, Kurtuluş Savaşı zemininde oldukça yıkıcı faaliyetler üstlenmişti; görüntüde Sait Molla ve onun İstanbul Gazetesi ayrıca Alemdar Gazetesi olsa da arkada İngiliz Ajanı Patrik Robert Frew vardı.
Büyük bir tetabukla bu cemiyette et dağıtarak gönül kazanmaya çalışmıştı; tıpkı “Kent Lokantaları sayesinde et gördünüz.” diyenlere, yıllar öncesinden nazire yapar gibi.
Anadolu’nun birçok yerinde -İngiliz altınlarıyla destekli- isyanlar çıkararak, İstanbul’un işgalini de kolaylaştırmışlardı.
Şimdi gelin görün ki “Atatürk’ün partisiyiz.” diyerek övünen CHP’nin genel başkanı -yaklaşık yüz yıl sonra- bir “Muhibban-ı İngiliz” olarak arz-ı endam eyliyor.
Atatürk’ün Nutuk’ta da açık ve gizli faaliyetlerine değindiği ve mandacı çağrılarını lanetlediği İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin varlığından bihaber gibi davranan CHP Genel Başkanının hali gerçekten de çok dramatiktir.
Cemiyetin açık hedeflerinden biri olduğu söylenen İttihat ve Terakki’ye kendisini yaslayan Özel, artık bir karar vermelidir.
İngiliz Muhipleri Cemiyetinin yıkmaya çalıştığı ve Jön Türk hareketinin devamı niteliğinde olan İttihat ve Terakkici mi yoksa İngiliz muhibbanı mıdır?
Neresinden bakarsanız bakın çok ciddi kafa karışıklıklarıyla dolu bir liderin -üstelik de- yolsuzluk soruşturmalarını da zemin yapan sokak çağrılarının toplumsal tabanda karşılık bulacağını düşünmek, en hafif yanıyla ne tarihi ne de toplumun irfanını bilmemektir.
CHP’nin ve liderinin sanal dünyalarından gerçek dünyaya rücu etmeleri temennisiyle…
Sağlıklı, huzurlu nice Bayramlar dilerim… Mübarek ol!