Cânım kâri, ben sükûtun mukaddes bir hal olduğuna inananlardanım. Hatta sözden evvel sükût olduğuna, sumanın konuşmaktan daha fazla ve daha kıymetli şeyler anlattığına inananlardanım. Ve hayranım sükût ile derdini anlatabilenlere. Öylelerinin az olduğunu elbette ben de biliyorum ama yine de az da olsa olduklarını bilmek dahi kâfi geliyor bana çoğu zaman.

Bazen konuşmak denen sırrın herkese açılmayacak kadar kıymetli olduğuna inanıyorum ben. Dil denen nimetin sadece konuşmak için değil bazen de hatta çoğu vakitte susmak için yaratıldığına kanaat getiriyorum. Hem daha evvel “dilin zekâtı da susmaktır” demiştim ben sana. Ama her zaman değil. Bazı durumlarda susmak konuşmaktan daha fazla şey anlatır. Ama bazen susmak ihanet etmek, kaçmak ve hatta rezil bir hale düşmektir. En azından ben böyle inanıyorum.

Eskiler “insan dilinin altında gizlidir” demişler. Doğru söz, söyledikleriyle ortaya döker insan şahsiyetini. Lakin susmak diye de bir şey yok mudur? Elbette var. Ama onun da bir yeri, bir zamanı var.

İnsanı diğer mahlûkattan ayıran vasıflardan biri de konuşabiliyor olması. Ama yine de her vakit manalı bir şey değil konuşmak. Öyle her yerde ve her mesele için her aklına geleni söylemek en fazla ses çıkarmak olsa gerek. Yoksa konuşmak denen şey daha ulvi daha manalı bir hal. Demem o ki insan her ne olursa olsun, canı ne kadar yanarsa yansın ne denli zorda kalırsa kalsın susmalı bazen. Zira öyle vakitler vardır ki susan konuşandan hayırlıdır. Lakin bazı vakitler de vardır ki o zaman susan zulmü kabul etmiş, yanlışı teyit etmiş ve hatta belki de evvela kendi vicdanına ihanet etmiş olur.

“İnsan konuştuklarından mesuldür” diyorlar. Doğru ama eksik bir söz. Zira bence insan sadece konuştuklarından değil sustuklarından da mesuldür. Misal ki bir yerde korumasız, savunmasız, güçsüz, kuvvetsiz ve kimsesiz kalmışların canları yanıyor, yakılıyorsa susmak vicdana ihanettir. Ya da bir başka yerde sırf inandıkları için yerlerde sürükleniyor, mukaddesatları çiğneniyor, namuslarına el uzatılıyorken susmak edebe, namusa ihanettir. Ya da küçücük çocuklara el uzatıyorken dünyanın en rezil, en pislik ve en aşağılık insanları susmak ahlaka da vicdana da dine de insanlığa da ve daha ne varsa mukaddes saydığımız hepsine topyekûn ihanettir.

İnsan konuştuklarından hesaba çekilecek, doğru. Ama ya sustukları? Sustuklarından da sual edilmeyecek, onların da hesabını vermeyecek mi? Hem madem “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” o vakit insan sustuklarının da karşılığını görecek ve onların da hesabı sorulacaktır. Şükür ki ahiret diye bir şey vardır. Ve zulme sessiz zulmü yapan gibidir fehvasınca her birimizden her bir şeyin hesabı sorulacaktır.

Bazıları, duruma göre, adama göre, zamana göre konuşuyor ya da susuyor ya nasıl olacak o iş. Hakikat bir ve tekse ve söyleyeceği de hakikatse neden sussun ki insan?

Allah’ım, dünya masumların o temiz gözlerindeki ferle dönüyorken o feri söndürenlerin hesabını biz soramayacaksan ne olur Sen sor.

Ve Allah sustuklarımızdan da hesaba çekecek bizi… İnanıyorum.