Yol dediğimiz şey galiba yolsuzlukla doğru orantılı. Eşyanın, zıddıyla kaim olması misali. Olmayan şey mi olanı var eder, olan şey mi olmamasını hayatta tutar?
Yol almak ile yol vermek arasındaki ilişki de buna benzer bir formülasyona varıyor. Gitmek ile göndermek… İlla da birilerinin gitmesi gerek… Zira diğerleri başka türlü kalamaz…
Bu satırları, memleketin dört bir yanını arşınlarken karalıyorum. Bir proje için 5 bin kilometre yol yapmaktan bahsediyorum…
Yol vermek…
Yol almak…
Yol yapmak…
Yol yapmanın, gönül yapmanın bir çeşidi olduğu kanaatindeyim. Toprak ile her türlü irtibat, gönülle ilişki manasına geliyor.
Yol yapan insan öncelikle kendi gönlünü yapıyor. Onarım da olabilir bu, kurulum da…
Her halükarda yol insandan insana ve topraktan insana ve insandan toprağa ve topraktan yola ve insana uzanan irtibat hali…
Karadeniz, Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, İç Anadolu, Ege, Akdeniz ve Marmara… Her bölgenin toprağı diğerinden bambaşka ve her bölgenin toprağı diğerinin sayesinde mevcut.
Formül değişmiyor. Mevcudiyet, reddiyeye uzanmayan özgünlük ve kendiliğini kaybetmeyen benzerlik sayesinde mümkün.
Toprağımız, insanımız, yolumuz tam da bu formülle ayakta…
Her bölge ve her coğrafya ve her insan başka bir şey anlatıyor. Anlamasını bilene…
Birbirimizi anlamanın bir imkanı olarak yol yapmayı teklif ediyorum…
Birbirimizi anlamanın bir imkanı olarak yol almayı teklif ediyorum…
Birbirimizi anlamanın bir imkanı olarak yol vermeyi teklif ediyorum…
Birbirimizi anlamanın bir imkanı olarak yol yolsuzluktan kaçınmayı teklif ediyorum…
Birbirimizi anlamanın bir imkanı olarak yola koyulmayı teklif ediyorum…
Birbirimizi anlamanın bir imkanı olarak birbirimizin yoluna çıkmayı teklif ediyorum…
Birbirimizi anlamanın bir imkanı olarak yol yapmayı teklif ediyorum…
Yolunuz aşık olsun…