Trump göreve geldikten sonra, İsrail ve Hamas arasında varılan ateşkes antlaşması, tüm sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde İsrail’in Gazze Şeridi'ne yönelik yoğun bombardımanlarına devam etmesine engel olamadı. Her gün çocuk ölü sayısına onlarca yeni isim eklenirken geride kalanlara sadece açlık ve susuzluk kaldı. Filistin’de, bir bardak temiz suya ve bir kuru ekmeğe muhtaç olan çocuklar için yapılacak hiçbir şey kalmamış gibi bir çaresizlik ve sessizlik hâkim. Trump’ın öngörülemezliğine bağlanan her sonuç artık kimseyi de şaşırtmıyor.

İsrail’in ve onun arkasındaki küresel güçlerin, Amerika’nın bu katliamdan, soykırımdan ve zulümden neden vazgeçmeyeceğini daha iyi anlıyoruz. Meselenin, siyonist emellerin çok ötesinde bir mesele olduğu giderek daha net bir şekilde ortaya çıkıyor. Orta Doğu’da her enerji kaynağı olabilecek topraklar ve bu enerjinin onlara ulaşmasını sağlayacak güzergâhlar açısından Gazze, Şam, Halep gibi şehirler bu stratejik önemi kaybetmediği sürece mevcut işleyiş değişmeyecek. Amerika’nın Orta Doğu’dan vazgeçmemesi ve İsrail’e evlat muamelesi yaparak sahip çıkmasının altında yatan gerçek, küresel hegemonyanın çıkar anlayışıdır.

Sonuç olarak, Filistin’de yaşanan bu dram, sadece dinler arasında bir savaşın sonucu değil, aynı zamanda küresel güç dengelerinin ve sömürü anlayışının bir yansımasıdır. Çocukların yaşadığı bu çaresizlik, insanlığın vicdanını sorgulamasına neden olmalı; ancak uluslararası toplumun sessizliği, bu trajedinin devam etmesine yol açıyor. Gazze'deki durum, aynı zamanda derin bir adaletsizliğin ve eşitsizliğin de göstergesidir.

Filistin, tarih boyunca kaybedilen hayatların ve ellerinden alınan toprakların özlemiyle dolu bir yurt. Bu topraklar, Filistinliler için sadece bir coğrafya değil, aynı zamanda varoluş mücadelesinin simgesidir. Ancak İsrail ve onun destekçisi emperyalist güçler için bu topraklar, dinin bahane edildiği, gerçekte ise stratejik enerji yolları için göz dikilen bir kara parçasıdır. Filistin’de insanlar, evlerini ve sevdiklerini kaybetmenin acısıyla her gün yeni bir mücadele veriyor; savaşın ve çatışmanın gölgesinde yaşamaya çalışırken umutlarını yitirmemek için direniş sergiliyorlar.

Gözyaşları, kayıpların ve travmaların yanında, daha iyi bir geleceğin hayalini taşırken çocuklar düşlerini kaybetmemek için ilk nefesten sonra can veriyorlar. Her sokak bir hikâye barındırıyor; Filistin’de doğan çocuklar, sadece bir coğrafyada değil, aynı zamanda özgürlüğe ve adalete susamış bir ruhla, onlara gözlerini açmayan bu dünyaya merhaba diyorlar. Filistin, sadece bir toprak parçası değil, insanlığın en derin acılarını ve umutlarını taşıyan bir simgedir. Çocuklar, bu topraklarda büyüdükçe kaybettikleri her şeyin özlemiyle dolup taşarken aynı zamanda daha güzel bir yarın için mücadele etme kararlılığını da içlerinde barındırıyorlar. Filistin’in sokakları; her gün yeniden yazılan destanlar ve unutulmayan anılarla dolu bu toprakların ruhu asla yok olmayacak.