Zaman mevhumunun sinemada ele alınmasının ve felsefeden fiziğe kadar eşitli bir çerçevede değerlendirilerek hikayeleştirilmesinin önemine inanıyorum. Evet, bu bir inanç. Bu, inanılacak bir şey. Önem, inanılması gereken bir olgu. İnanmadan önem verilemez. Önem verilmeden de sağlıklı yorum yapılamaz.
Zaman demiştik. Sinemada ele alındığında enteresan sonuçlar doğuran bir mesele. Gerçek zaman, filmsel zaman ve boyutlara dair teoriler, hipotezler…
Sinemanın imkânları mesabesinde imkansızları perdeye çıkarabilmek…
Zaman olgusu ile sinema düşünüldüğünde adından en çok söz ettirecek isim Christopher Nolan olur sanırım. Akıl Defteri’nden başlayarak Batman serisini de içine alan, Başlangıç ile yükselişe geçen ve Yıldızlararası’nda zirveye oturan bir yöntem. Zaman ile derdi olan biri Nolan. Zamanın anladığımız gibi olup olmadığı ya da zamanı nasıl algılamamız ve anlamamız gerektiğine dair çokça soruyu heybesinde bulunduran biri…
Nolan, son filmi Tenet ile zaman meselesine dair en net ve somut göstergeleri olan çerçeve çiziyor. Esasında net dediğim kadar da bulanık alanlar barındırıyor.
Salgın sürecinde vizyona giren ve defalarca ertelendikten sonra izleyici ile buluşan Tenet, yine salgın şartları sebebiyle Nolan’ın tahayyül ettiği etkiyi uyandırmadı. Zira salgın sebebiyle zor günler geçiren sinema sektörü ve salonlarının devası gibi görülen Tenet, bu süreçte en çok izlenen film olsa bile, bilet satış ve hasılat verilerinde kendini bile kurtaramadığı görüldü. Gişe başarı gösterge midir? Tenet gibi bir film ve Hollywood yapımları için evet, göstergedir. Ve görünen o ki Tenet, hedefine ulaşamadı.
Söz konusu Nolan ve zaman olunca benim için önemli olan gişeden çok daha ötesi… Nolan’ın zaman ile bir derdi olması ve sinemanın imkanları çerçevesinde didik didik ederek hikayeleştirmesine kıymet veriyorum. Özellikle Yıldızlararası’nın bu bağlamda tarihi bir önemi olduğu kanaatindeyim. Nolan’ın zirvesi de diyebilirim.
Bütün bu manzara içerisinde Tenet’in Nolan’ın sinematografisinde nerede duracağını çok merak ettik, ettim. Geçtiğimiz günlerde izleyebildim ancak. Ve maalesef zaman ile derdi olan birinin geldiği noktada çok ciddi zaman harcadığını gördüm.
Nolan’dan bahsederken olumsuz şeyler söylemek beni üzüyor. Fekat Tenet, hikâyesinin tam olarak ne anlattığını sadece Nolan’a bırakan hali, devasa prodüksiyonuna rağmen yenilik barındırmayan biçimi, filmin etkisi azalsın diye özellikle seçilmiş oyuncu kadrosunun halipürmelali ile ciddi hayal kırıklığı oluşturdu.
Nolan’ın ustalık eseri olması gereken film 15 yıl öncesinin bir çalışması biri kalmış.
Filmin meselesi ile alakalı ilginç bir noktaya işaret etmek istiyorum…
Malum, zaman mevhumu etrafında bir hikâye söz konusu. Gelecek ile geçmiş. Kimin gelecekte, neyin geçmişte olduğu tam belli değil. Daha doğrusu gelecek ile geçmiş kavramları yeniden tanımlanmak isteniyor. Filmde başrol oyuncularının arasında “ne oluyor” çerçevesinde geçen muhabbette birkaç defa “olan olmuştur” deniliyor. Film ve zaman bağlamında düşününce önemli bir söz. Fekat bu söz ilk kez burada ya da yakın bir geçmişte söylenmiyor. Ahmed Amiş Efendi’nin meşhur sözüdür; “Olan olmuştur, olacak olan da olmuştur”.
İfade esasında İslam geleneğinin, Kur’an’ın zaman atfının ve yine Kur’an’da sıkça geçen “alemler” ifadesinin anlatmak istediği, güncel ifadesiyle “boyutlar” meselesinin insanın kısıtlı algısı ile anlamlandırılmasının zor olacağını ifade ediyor. Yani gelecek dediğimiz, farklı zamanlarda geçmiş olmuştur bile. Ya da geçmiş dediğimiz henüz olacaktır.
Neticede Nolan, bu sözü Ahmed Amiş Efendi’den mi okudu, bilemem. Ancak Hollywood üreticisi bir sinemacı olarak Nolan’ın, Ahmed Amiş Efendi ile bir meselede benzer noktada görünmesinin önemli olduğunu vurgulamak istiyorum.