İnsan, imtihan edildiği kadar insan oluyor bence. Ve yaşamak, özellikle de bu çağda yaşamak başlı başına bir imtihan zaten. Ha bu imtihandan nasıl çıkılacağı bir bahs-i diğer ve açıkçası da mühim mesele.
Benim asıl ilgilendiğim taraf başka. Son birkaç zamandır kimi görsem, kiminle konuşsam ve kimi dinlemesem net bir umutsuzluk görüyorum. Hatta bazı durumlarda biraz daha ileri götürüp vazgeçmişlik kertesine varmış bir hâl var. Ve bu asla normal değil. Elbette ki anlıyorum bazı şeylerin zorluğunu ve insanların yorgunluğunu. Ama bu yorgunluk ve zorluk hep daha iyisi geleceği içindir diye inanıyorum ben.
“İnancımızla ilgili problem var!” demiyorum, demek de istemiyorum ama bir yerde bir sıkıntı var. Gerçekten var. Dünya işlerimizi inandığımız gibi yapmadığımızdan belki de sonuçlarına da inancımızla tahammül edemiyoruz. Zorlukla beraber bir de kolaylık olduğunu unutalı çok zaman oldu zaten ama ellerimizi açıp da yardım isteyeceğimiz, umudumuzu kaybettiğimizde umut bekleyeceğimiz yerin yönünü de şaşırdık gibi geliyor bana.
…
Oysa biz hayali olan insanların ve o hayal uğruna ölen insanların soyundanız. Bizim fıtratımızda yoktur umutsuzluk. Umutsuzluğa düşmemeli biz gibiler. Zira biz düşersek kaldırmazlar, ölsek bile aldırmazlar, arkalarını dönüp dahi bakmazlar. Ve biz düşersek yere düşer insanlık… Ve öyle de olmuştu biliyorsun. Ama şunu da bilmelisin ki insan illaki düştüğü yerden kalkar. Hem şerrin ardında da bir hayr aramak değilse efkârımız, o vakit hesaba çekilmesi gereken kendimiz olmalı değil miyiz? Ayaklarımız tökezlemişse şayet taşı yerde değil gönlümüzde bulmalıyız.
Susamayız, duramayız ve vazgeçemeyiz biz. Bizim de bir sözümüz olmalı bu âleme söyleyecek. Zira biz sustukça başkaları küf kokan ağızlarıyla sözü kirletiyor. Hani eskiden, çok eskiden değil, biraz eskiden, sesimizin gür olduğu vakitlerde hani belki milyonlarca insanın lisanı bizdik ya, işte o vakitlerde… Yine lisan biziz ve yine emanet bizdedir, yine o denli fazla gönlün diline dökülenler bizim lisanımızla haykırılır dünyaya. Umutsuzluğa gerek yok, imkân elbet ki vardır ve bir kapı var ki o her vakit aralıktır.
Şimdi… Diyeceklerimi bir hayali olan insanların hatırına söylemeye gayret ediyorum. Ve inan hiçbir yaratılmışın gönlünü kırmadan söylemek için uğraşıyorum. Ama herkes bir şey söyledi ve söylüyor. Bize düşense yola düşmek, yolda olmak. Gayret etmek yani verisini ‘O’na bırakmak.
Sanırım kaybettiğimiz yer tam burası.
Yolu da yolda olmayı da gayret etmeyi ve varacağımız yeri de bizim elimizde sanıyoruz.
Ve çok yanılıyoruz.