İbni Haldun ortaya koyduğu teoride ne demişti; “devletler de insanlar gibi doğar ve büyür.”

Devletler ve toplumların yas süreçlerini de bu bakış açısıyla ele alabiliriz.

‘Yas’ öyle bir şeydir ki; çok derin, çok sarsıcı, mutlaka yaşanması gereken ve üstü asla örtülmemesi icap eden bir duygu durumudur. Diğer taraftan da yakın çevrenin desteği ile atlatılması gereken bir süreç. Bu süreçlerde yanınızda size ses verecek, umudu aşılayacak, acınızı paylaşacak insanlara ihtiyaç duyarsınız.

Devlet olarak da işte böyle bir sürecin içindeyiz.

Acımızın içinde çok sayıdaki devlet, deprem bölgesine yardım ekipleri gönderdi.

Hatırlayalım, ülkemiz; insani yardımda dünya sıralamasında ikinci sırada yer alıyor. Şimdiye kadar sayısız olayda pek çok ülkenin zor zamanlarında yanında olmuştuk.

Kimi ülke vefa gereği geldi, kimi ülke insani bir duruş sergilemek için, kimi “geldim” demek için…

Bir de öyle ülkeler vardı ki, bizimle beraber oturdu ağladı, gecenin karanlığında bizim için el açtı Rabb’e yalvardı.

Müslüman coğrafyaya baktığınız zaman Bosna, Pakistan, Katar, Afganistan, Filistin her zaman olduğu gibi bizimle bir ve beraberdi. Yasımız onların da yası oldu, duaları günümüzü aydınlattı.

Bazen yaşanan zorlu süreçler, acı ve imtihanlar; perdelerin kalkmasına vesile olur. Bu durum insanlar için de devletler için de öyledir.

Bakınız bu defa farklı bir duygu var, Türkistan coğrafyasıyla aramızda.

Yaşadığımız duygu; yeni bir tarihin temellerini atan dönüm noktası gibi.

Unutmayın, tarih yazılır ama önce duygular vardır, sonra gelir; fetihler, zaferler, bir oluşlar, baş koyuşlar…

Yakın zamanda ne yaşadık bakalım.

Karabağ mücadelesinde askerimizle, ruhumuzla omuz verdiğimiz Azerbaycan…

Ardından Türk Devletleri Teşkilatı’nın kurulması…

Ve bugün…

On bir şehri yıkılmış bir Türkiye.

En çok edilen dua; “ Allah daha beterini yaşatmasın.”

Acımızı dağlara yüklesek, taşıyamazlar!

Böyle bir yas içinde Türkistan coğrafyası, geldi ama nasıl geldi, dillere destan.

Bakın Kırgızistan Türkü olan sanatçı Turdakun Niazaliev Türkiye’ye ithaf ettiği şarkısında ne diyor:

“Türkiye kardeşim, kardeşin burada,

Sen orada ağlasan, gülemem burada,

Ellerim semada, dillerim duada,

Son Sema, son dua, son vatan Türkiye.

Türkiye bayrak, Türkiye sevda,

Türkiye sancak, Türkiye rüya.

Ölenler şehit, kalanlar dua,

Türkiye’m yaşa…”

Çok sade, çok derin, çok anlamlı ve çok duygulu sözler… O kadar çok şey söylüyor ki…

Bakınız sadece bir fotoğraf karesi gördük, bir haber metninin altında. Ama baktığımızda bizi Orta Asya’ya götürdü. Semerkant’ı, Buhara’yı hatırlattı…

İşte kolektif hafıza böyle bir şey. Bin seneler de geçse üzerinden, soyunuzdan gelen nesiller üzerinde, yeniden can buluyor, ruha dönüşüyor.

Fotoğraf Kahramanmaraş’tan.

Kırgızistan, Kazakistan ve Türkmenistan ekipleri, ülkelerine özgü sıcağı ve soğuğu geçirmeyen ünlü otağ çadırlarından kent kurdular ve gönülleri fethettiler.

Ve diğer bir fotoğraf.

Azerbaycan Türkü kardeşim Server Beşir’in binlerce kilometre uzaktan bize geçen duygusu…

Akrabalarından topladığı yorganları ve giyecekleri eski model aracına yüklemiş, özenle aracına yerleştirmiş ve Türk bayrağını da dalgalandırarak bulunduğu köyden Bakü’ye doğru yola çıkmış.

Yola çıkan Azerbaycan Türkü’nün yüreğiydi, inancıydı, kolektif şuuraltımızdı.

Azerbaycan’ın bir köyünde bir ev, o evin sandığında bekleyen bir parça patik, nasıl yol bulup Türkiye’nin Kahramanmaraş’ına geliyor?

Bu derin duygular, bu zor imtihanlar, bizi birbirimize daha fazla bağlıyor, farkında mısınız?

Acılar var ama buradan neş’et edecek iyilikler de var. Şimdilik sadece bazılarını görebiliyoruz.

Sabredelim, bir olalım ve yarına umutla bakalım.

Bu arada yazıyı bitirmeden ifade edeyim; “Türkistan neresidir” diye soranlar olabilir.

“Bilādi-d Türk” yani “Türk illeri” de denebilir, Türklerin yaşadığı coğrafya olarak da tanımlayabiliriz.

Turkuaz renkli bu coğrafyaya yürekten paylaşımları ve destekleri için müteşekkiriz.