Neler oluyor?

Son 10 günde cevabı en çok merak edilen soru bu!

“Çok şey oluyor” diyerek net bir cevap verebiliriz.

Önce MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin PKK sorununun çözümüne dair çıkışını izledik. Bahçeli, "Herkes ittifak hâlindeyse değil elimizi, gövdemizi taşın altına koymaya hazırız. Ne Kandil ne de Edirne; adres İmralı’dan DEM’e uzansın, bu ağır ve tarihî terör sorunu ülke gündeminden tamamen çıkarılsın." dedi.

Bahçeli, terör sorununda PKK elebaşı Abdullah Öcalan’ı muhatap aldı; PKK’nın Suriye uzantıları da dâhil tüm aparatlarının silah bırakması durumunda, Öcalan’ın tecridinin kaldırılmasının gündem olabileceğini savundu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ise geçtiğimiz gün grup toplantısında, "Devlet Bey, tavır, konuşma, söylem ve siyasetiyle, cesur çıkışları ile daima tarihe not düşen, tarihe istikamet çizen bir lider. Milliyetçiliğin ne olduğunu en açık, en sarih, en çarpıcı şekilde izah etmiştir. Son çağrılarını bu çerçevede okuyanlar tarihî fırsat penceresini görmekte ve heyecanlanmaktadır." İfadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Bahçeli’nin çıkışını ne eleştirdi ne de tam destek verdi. Burada önemli olan Erdoğan ve Bahçeli’nin PKK terörünü bitirme noktasında tam mutabakat içinde olmaları ve bunu yansıtmalarıdır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şu açıklamaları terörle mücadelede yeni bir aşamaya geçildiğini gösteriyor: “Türkiye’nin geleceğinde teröre ve terörün karanlık gölgesine yer olmadığını herkesin idrak etmesini bekliyoruz. Bu doğrultuda, Cumhur İttifakı tarafından açılan tarihî fırsat penceresinin, kişisel hesaplara kurban edilmemesini ümit ediyoruz. Siyaset kurumu, Meclis, sivil toplum, basın, akademi ve topyekûn millet olarak hep beraber terörün ve şiddetin olmadığı bir Türkiye’yi inşa edelim istiyoruz.”

 

BÜYÜK RESİM VE ERDOĞAN-BAHÇELİ KADER BİRLİĞİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsrail tehdidinin Türkiye için de risk olduğunu belirtmesi ve ardından gelen “iç cephede birlik” çağrısı ülke için olağan dışı bir süreci yaşadığımızı göstermekte.

Bu olağanüstülük Türkiye’nin tercihi değil.

ABD ve İsrail ortaklığında, kökeninde İngiliz aklı ve siyonizm oyununun bir yansıması olarak bölgeye dayatılanlar, süreci önümüze koymakta.

İsrail Gazze’de soykırımı sürdürürken Lübnan’ı işgal etmekte, İran’a saldırmakta ve Yemen’i hedef almakta. Suriye’deki PKK unsurlarıyla birleşme planı ise her an devreye girebilir.

Madem böyle bir risk var, Türkiye de en iyi seviyede plan ve oyununu kurmakta.

CHP kafasının ifade ettiği gibi İsrail tehdidini küçümsemek ve “Kim bize saldıracak” diyerek olayları görmezden gelmek ne devlet adamlığına ne de tarihî devlet geleneğimize yakışır. Devlet adamlığı ciddiyet, samimiyet, adanmışlık, feraset ve basiret gerektirir.

Bu bağlamda Erdoğan ve Bahçeli’nin çıkışları PKK taraftarı olan herkese düşünme fırsatı vermekte. Ya ABD’nin aparatı olmaya devam edecekler, İsrail-Nazi zihniyetinin kullanışlı köleleri olacaklar ya da Türkiye’den yana tavır alarak silah bırakacaklar.

PKK silah bırakmaz ve tarafını korumaya devam ederse Türk devleti çok sert hamle yapacak. Bu iddiam bir duyum üzerine değil. Süreci okuduğumda geleni görmemek imkânsız!

Türkiye’nin PKK’ya darbesi hem içeride hem de sınır ötesinde çok büyük olacak.

İsrail sınırımıza komşu olmadan hamle yapılacak.

Yaşananları bir de buradan okuyunuz.

Bahçeli’nin açıklamaları kimileri için çok aykırı idi.

Kürt kardeşlerimizin süreci daha iyi anlamaları bakımından gerekli olanlar, ortaya koyulmakta.

Sonrasında devletimizin ince zekâ pratikleri ve sert gücünü izleyin. Hep birlikte göreceğiz.

İsrail’in fütursuzluğu, kuralsızlığı ve hadsizliği ne topraklarımızı, ne sosyolojimizi, ne kardeşliğimizi dağıtmaya güç yetirecek.

TUSAŞ terör saldırısı esasen bu arka plan nedeniyle Türkiye’ye bir cevap niteliğindeydi.

Türk devleti ise PKK ve ABD’nin Suriye’deki varlıklarına direkt bomba yağdırarak ilk tepkiyi verdi. ABD askerleri, hasar tespiti yaptığı alanlarda sessizce rapor tutmakla yetiniyorlar. Çünkü işgalciler hukuksuzluk zemininde daha fazla ses yükseltemezler!

Toprakların kadim sahibi yeniden sahaya indiğinde ancak sıvışıp kaçacaklar ve PKK denilen kukla örgüt, ne büyük hata yaptığını işte o zaman anlayacak.

ESENYURT’TA NELER OLMUŞ?

Kent uzlaşısı kapsamında CHP’den seçilen DEM onaylı İstanbul-Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer PKK/KCK silahlı terör örgütü üyesi olmak suçundan tutuklandı.

Ahmet Özer’in bu suç kapsamında dosyası kabarık görünüyor.

Tapeler ve banka hesap trafiği, somut deliller sunuyor. PKK’lı 694 kişiyle irtibat söz konusu.

Tutuklama gerekçeleri somut delillere dayanmakta ve yargı süreci işlemekte.

İçişleri Bakanlığı, terör soruşturması kapsamında tutuklanan Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'in geçici bir tedbir olarak görevden uzaklaştırıldığını, İstanbul Vali Yardımcısı Can Aksoy'un, Esenyurt Belediye Başkan Vekili olarak görevlendirildiğini duyurdu.

CHP’liler “Olmaz böyle şey” diyorlar.

Neden olmaz?

Devlet görmezden mi gelseydi?

Görmezden gelenler, bu durumda suç işlemiş olmaz mıydı?

CHP yönetimi Ahmet Özer’e dönüp iddiaların korkunçluğunu sorgulamazken iktidarı yargıya müdahale etmekle suçluyorlar.

Cidden yazık.

CHP şirazeden çıkmış durumda.

CHP’nin diğer argümanı, Ahmet Özer’in bir bilim insanı olması ve rektörlük yapan birinin bu suçlarla tutuklanmasının çok garip olduğu yönünde.

Pardon ama PKK ile mücadelede akademisyenlerin, gazetecilerin, öğretmenlerin, imamların veya doktorların dokunulmazlığı mı var?

Devletin bekası söz konusu olduğunda hiçbir kimsenin, hiçbir titrin dokunulmazlığı olamaz.

Yenidoğan çetesinde de gördük, hatırlayınız. PKK’lı doktor Fırat Sarı, öldürmek için Türk bebekleri öncelemişti.

Yargı karşısında CHP de, akademisyenler de, seçilmişler de, doktorlar da münezzeh değil!

Kim suça karışmışsa bedel ödeyecek!

Bu ülke sahipsiz değil!

Yargı süreci işliyor!

Süreç işlerken CHP’lilere dikkatli olmalarını öneririm. Sokağı işaret eden saf siyasiler dikkat etsin.

6 Ekim’de sokağa çıkanlar büyük bedel ödedi.

Sonları onlar gibi olursa üzülmesinler sonra.