Sonda söyleyeceğimi başta ifade edeyim.

Rusçu, Amerikancı veya Çinci değilim; asla da olmadım.

Yazılarımı yazarken kökleri Anadolu’da olan, dalları ve yüreği de Mekke’ye, Kudüs’e, İstanbul’a, Semerkant’a, Saraybosna’ya uzanan bir perspektifi yansıtıyorum.

Dolayısıyla olayları ve olguları devlet-i aliyyenin çıkarları kapsamında ele alıyorum.

Rusya-Ukrayna meselesine de işte bu minvalden bakmak gerekir.

O nedenle savaş gündemini değerlendirirken tarihî anekdotlara ihtiyacımız var. 

Önce son gelinen aşamayı özetleyelim.

ÜÇ YIL GEÇTİ

Hatırlayalım, Avrupa Birliği ülkeleri ve ABD, Ukrayna’yı NATO’ya alacaklarına dair vaatlerde bulundular. Rusya’yı sürekli yayılmacı politikalar gütmekle suçladılar. Oluşturdukları uluslararası gündemle birlikte Rusya’yı âdeta provoke ettiler.

Belki de danışıklı dövüştü…

Sonunda Rusya, Ukrayna’ya saldırdı ve ABD başta olmak üzere AB ülkeleri de Ukrayna’ya silah yardımında bulundu.

Zelenskiy’nin Trump tarafından “diktatör” olarak tanımlandığını bir kenara bırakırsak aynı kişi üç yıl önce aynı ülkede, ABD kongresinde konuşma yaptı ve Biden hükûmeti tarafından “ulusal kahraman” olarak nitelendirildi.

Peki, gelinen aşamada ne oldu?

On binlerce kişi hayatını kaybetti. Milyonlarca kişi yurdunu terk edip göçmek zorunda kaldı. Ve Ukrayna, topraklarının önemli bir kısmını Rusya’ya karşı kaybetti.

Evet, Rusya’nın kayıpları da oldukça fazla. Ama günün sonunda Rusya, toprak kazandı ve aldığı topraklardaki nüfusu da kendi nüfusuna eklemiş oldu.

Ukrayna’daki demografi de oldukça trajik bir tabloyu önümüze koyuyor.

Ukraynalı yetkililer, savaş başladığında yaklaşık 41 milyon olan ülke nüfusunun, Rus işgali altındaki bölgeler dahil bugün 36 milyonun altında olduğunu düşünüyorlar. Ve tahminlere göre nüfus aşağı doğru seyredecek.

Ukrayna toprak kaybetti, nüfusu erozyona uğradı ve yetmedi… Şimdi de ülkenin nadir elementlerine çökme operasyonuyla karşı karşıya.

Zelenskiy, Trump karşısında daha fazla direnemeyecek ve teslim bayrağını çekecek.

ABD’nin onca yardımları boşuna değildi!

Zelenskiy büyük bir tuzağa düştü.

Oluşan tablo Ukrayna için çok talihsiz ve trajik bir yenilgiyi ortaya koyuyor.

Üstelik onuruyla oynanan bir lider profili, Ukrayna’nın tarihi yeniden yazılırken hiç de iç açıcı bir perspektif sunmuyor.

Herkes Rusya için “onurlu bir çıkış”tan bahsederken Ukrayna, ABD tarafından “paçavra”ya dönüştürüldü.

Buradan ABD aparatlarına pek çok mesaj var. Ülkemizdeki bilumum meşru ve gayrimeşru kesimler bilsin ki; bugün sırtınızı sıvazlayan ABD, yarın sizi çok pis bir şekilde yüzüstü bırakabilir.

Ve ülkem insanına mesaj; sakın ha sınırlarımız içindeki Zelenskiy benzerlerine prim vermeyin. Anlık yanılgılar, dönüşü olmayan sonuçlar doğurabilir. Ülkenizin aslanlarına sahip çıkın. Çıkın ki; topraklarınıza göz dikmiş sırtlanlara alan açılmasın.

RUSYA KARADENİZ’DE ALAN KAZANDI

Rusya’nın işgal haritasına bakacağız. Fakat önce savaş öncesi haritayı inceleyelim.

Gördüğünüz üzere, Türkiye’nin Karadeniz’in kuzeyinden komşusu sınır uzunluğu bakımından Ukrayna iken 2014'te Kırım’ın ilhak edilmesi ve ardından da Ukrayna’da yeni işgallerde bulunulmasıyla Rusya’nın ağırlık kazandığını görmekteyiz.

Aşağıdaki haritayı, 2025 güncel harita olarak yazıma yansıttım.

RUSYA KARADENİZ’DE ARTIK DAHA ETKİN!

Ruslarla konjonktürel olarak iyi ilişkiler içinde olabiliriz. Ve fakat günün sonunda her hür ülke kendi çıkar ve menfaatlerini geliştirmeye bakar.

Bu bağlamda, Rusya ile tarihten gelen bir rekabetimiz mevcuttur.

Osmanlı ile defalarca karşı karşıya gelen bir Rus ordusu realitesi var.

Yeri geldi boğazlarda üs kurmak istedi, yeri geldi doğudaki illerimize talip oldu!

Dolayısıyla geçmişe döndüğümüzde, Karadeniz’de gücü artan bir Rusya’nın yayılmacı refleksleriyle gözünü bizim alanımıza doğru çevirdiğini görmekteyiz.

Bugüne dair net analizim şu; Karadeniz’de güçlenen bir Rusya, Türkiye lehine olmaz. Rusya sınırlı kalmalı ve Ukrayna bu açıdan desteklenmeli.

Unutmayınız, Kırım meselesi hâlâ çok taze bir hamle!

Rusya, Kırım’ı ilhak ederek Karadeniz’de çok stratejik bir alanı elde etti ve sonrasında topraklarına kattığı Donbas bölgesiyle haddinden fazla alanlara hâkim oldu.

Rusya’nın ilhak ettiği Kırım’a ve Türk-Rus ilişkilerine dair yakın tarihe şöyle bir göz atalım ve tarih bilgilerimizi güncelleyelim.

Çünkü tarih, bugüne ışık tutar.

Tarih, kimliktir.

Tarih, köktür.

Köksüz anlayış; uçup giden bir rüzgâra benzer.

İz bırakmaya talip bir millet olarak, olayları daha derinlemesine irdelemek zorundayız. İşte o nedenle bugünkü yazımı biraz uzun tuttum.

KIRIM TÜRK YURDUDUR

Kırım’dan başlayalım bilgi notlarına…

Önce harita konuşsun…

Koyu Kırmızı: Rusya’nın 2022 sonrası işgal ettiği bölgeler.

Sarı: Ukrayna’nın kontrolünde olan bölgeler.

Mor: Rusya’nın 2022’de Ukrayna işgalini gerçekleştirmeden önce, 2014’te ilhak ettiği bölgeler. Bu bölgelerde Kırım, Donetsk ve Luhansk’ın bazı bölümleri yer almakta.

Karadeniz'in kuzeyinde bulunan Kırım yarımadası, stratejik konuma ve elverişli iklime sahip olmasından dolayı her dönemde önemini korumuştur.

Türkler de bu topraklara ilk defa Hunlar döneminde gelmişlerdir. Bu süreçten sonra Kırım, Türklerin yaşadığı bir bölge olmaya başlamıştır.

Asırlarca Türk yurdu olmuş bir bölgedir Kırım.

13. asırda Müslümanlığın girdiği yarımadanın sakinleri, Türk ırkının Kıpçak kolundan Müslüman Tatarlardır. Kırım Tatarlarının tamamı Sünni Müslüman olup Hanefi mezhebine bağlıdırlar.

UKRAYNA’NIN NEREDEYSE YARISI OSMANLI İDİ

Bugünün Ukrayna toprakları…

Osmanlı Devleti, Karadeniz’i bir iç deniz hâline getirme stratejisini 15. yüzyılda Kırım’ı fethederek uygulamaya koymuştur.

Fatih Sultan Mehmet devrinde Kırım’a, ardından da Ukrayna’ya “ayak basan” Osmanlı’nın sınırları zamanla Nikolayev, Xerson, Zaporojye ve Donetsk’e kadar ulaşmıştır.

Aşağıdaki harita, tablonun gözümüzde daha net canlanmasını sağlayacak. Haritadaki kahverenginin tonlarına boyanmış tüm bölgeler Osmanlı Devleti’ne aitti.

Kaba bir hesapla Osmanlılar adı geçen topraklarda 300 küsur sene hüküm sürmüşlerdir.

Ancak Osmanlı İmparatorluğu’nun güç kaybıyla bu dengenin bozulması, Rus Çarlığı’nın bölge üzerindeki nüfuzunu artırmasına yol açmıştır.

Kırım üzerindeki güç mücadelesi; Osmanlı İmparatorluğu’ndan Rusya ve Sovyetler Birliği’ne, daha sonra modern Türkiye, Ukrayna ve Batılı aktörlere kadar geniş bir yelpazede devam edegelmiştir.

Bu süreçlerde Türkler ve Ruslar 12 kez karşı karşıya gelmiştir. Altısı Rus üstünlüğüyle, beşi ise Osmanlı zaferi ile sonuçlanmıştır.

İkinci Dünya Savaşı sonrası ise Ruslarla farklı bir macera yaşadık, onu da atlamayalım.

Savaş sonrası galibiyetin verdiği üstünlükle Sovyet Rusya, 1925 yılında imzalanan ve her beş yılda bir yenilen Türk-Rus Dostluk Anlaşması’nı yenilemeyi reddettiği gibi Türkiye’den toprak ve üs talebinde bulundu. Sovyet Rusya, Türkiye’ye verdiği notalarla boğazlardan üs ve Kars-Ardahan’ı istedi. Bu süreçte Amerika ve İngiltere’nin de desteğini alan Türkiye, Sovyet Rusya’nın taleplerini reddetti; emellerinden vazgeçmesi hâlinde Sovyet Rusya ile iyi ilişkilerini sürdüreceğini belirtti ve egemenlik haklarını korumak için gerekirse savaşa bile hazır olduğunu ilan etti.

TÜRKİYE’NİN KAPANMAYACAK DOSYASI; KIRIM VE DENGE POLİTİKASI

Gelelim bugüne.

Türkiye için Bosna ne ise Kırım da odur.

Kırım, stratejik konumunu korumakta.

Kırım’daki Türk-Müslüman nüfus, asimilasyon ve zorunlu göç politikalarına maruz kaldığı için zayıflamış olsa da yüzde 15’lik bir nüfus birikimiyle hâlâ varlıklarını sürdürmektedirler. Müslüman-Türk nüfus yaklaşık 350 bin kişiye tekabül etmekte.

Türkiye’nin Kırım ile ilişkisi, özellikle 2014’te Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesiyle yeniden tanımlanmıştır.

Türkiye, Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne saygı gösteren bir politika izleyerek Batı ile uyumlu bir çizgide durmakta, aynı zamanda Rusya ile de dengeli bir ilişki geliştirmeye çalışmaktadır.

Türkiye’nin Kırım politikası sadece güvenlik unsurlarıyla değil, aynı zamanda kimlik ve kültür boyutlarıyla da belirleyici bir nitelik kazanmaktadır. Türkiye, Kırım’da Türk-İslam kültürünün yok olmaması adına sürece etki etmeye çalışmaktadır.

Kültürel diplomasi ve yumuşak güç olanakları devrede.

Türkiye için Kırım meselesi, 21. yüzyılda Türkiye-Rusya ilişkilerinde önemli bir parametre hâline gelmiştir. Enerji alanında stratejik iş birliği, savunma sanayisi projeleri ve bölgesel güvenlik konuları, Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkileri belirleyen unsurlar arasındadır. Özellikle Türk Akımı doğal gaz projesi, S-400 savunma sistemlerinin alımı ve bölgesel siyasi dengeler, Kırım politikasında tarafların dengeli bir ilişki kurmasını zorlaştırmaktadır.

Zorluklar var ve fakat Türkiye’deki siyasi iradenin farkındalık eşiği ve dış politikadaki yüksek başarıları, Kırım ve Ukrayna konusunda ferasetle yol alınacağına dair olumlu mesajlar taşımaktadır.