Eski Türkiye'yi özledim diyor…

Özlersin tabii, her yerde sadece senin borun ötüyordu.

Yargı, asker, polis, medya hepsi senin elindeydi.

Anadolu insanı çalışıyor, üretime destek oluyor, buna rağmen ekmek bulursa yiyordu ve sabah olunca çocuğuna vereceği harçlığı düşünerek yatağa giriyordu.

Bırakın devlete karşı gelmeyi, devlete karşı gelmenin ne olduğunu bilen bile yoktu.

Karşı gelenlerin hayat hikâyelerini dinleyenlerin aklı başından gidiyordu.

Sokakta polis-jandarma görmek insanlar için kaygı vesilesi idi

Askerî üniforma giyen her rütbeli ''Devlet benim'' mantığıyla hareket eder, yaşını başını almış insanları köyün ortasında azarlar; hatta onlara çocuklarının, eşlerinin yanında hakaret eder, daha da ileri gidip tokat bile atarlardı.

Herhangi bir şekilde devletle ters düşmüş gençler sorgusuz sualsiz hapse atılır, çıktıktan sonra tanınmaz olurdu. Salih Mirzabeyoğlu’nu hatırlayın

Eski Türkiye'yi özledim diyenlerin tuzu kuruydu tabii.

Kimisi devlet memuru idi, üç beş kuruş da olsa düzenli bir geliri vardı.

Yırtık ayakkabıyla okula giden, buz gibi havalarda çift çorap giyerek sökük çorabı içine, az sökük olanı dışına giyen, ortasına da naylon geçiren ve ayağının suyla temasına engel olan; bu şekilde hastalanmamaya çalışan çocukların yaşadığı hayatı yaşayamayan insanların eski Türkiye özlemi depreşir elbette.

Okullarda değerlerimize hakaret eden öğretmenler, karşı çıkan öğrenciyi burnundan kan gelene kadar döven okul idarecileri...

“Başörtüsünü okulda değil, köyün girişinde çıkaracaksınız; köylüye kötü örnek olmayacaksınız.” diyen ve bu ihtara “Başörtüsü takmak kötü örnek olmak değildir” diye karşı çıkanı hemen fişleyen devletin eli sopalı müfettişleri…

Daha mazot kuyruklarından, ekmeğin karne ile dağıtıldığı dönemlerden söz etmiyorum.

Onlara girersek içinden çıkamayız.

Köye namaz kılan bir öğretmen geldiğini duyan köylülerin sevincini bilen bilir...

Üniversiteye giden gençlerin köye döndüğünde namaz kılan hocaları varsa onu ballandıra ballandıra anlatmalarını...

Askere giden gençlerin aynı şekilde, “gizlice” kıldıkları namazları anlatmaları falan.

Eski Türkiye dediğime bakmayın; çok eski değil, bundan 25 yıl öncesi…

Çocuğuna okul harçlığı veremeyen bir babanın gizlice ağlamasını gözünüzün önüne getirdiniz mi?

Çocuğunun yırtılan ayakkabısını çocuğu uyanmadan gizlice diken babanın ruh hâlini...

Neymiş; eskiden şeker çuvalla, makarna kolilerle alınırmış. Yılda birkaç kez cebi para gören insanın birer kilo alması düşünülemez herhâlde.

Siz dönün eskiye, eski Türkiye özlemi çekenler…

Zira siz daima muktedir olacağınızı zannederek kendinizi dev aynasında gördünüz.

Şimdi devran dönecek diye umut ediyorsunuz ya, şu anki durum o günkü devranın döndüğü günler.

Anadolu insanına hayvan gibi davrandığınız günler var ya; o günler geride kaldı.

Şükredin ki o günün mağdurları sizin gibi zalim değil…