Geçen hafta Merkez Bankası 350 baz puan faiz artırımı yaparak politika faizini son indirimlerin ardından yükseltmiş oldu.
Bu yaklaşım birçok ekonomist tarafından beklenilmeyen bir adım olarak nitelendirildi ve piyasalar için sürpriz bir konuma yerleşmiş oldu.
Merkez Bankası’nın bu kararının ardında uluslararası piyasalardaki ciddi hareketlenmelerin rolü son derece büyüktür.
Dolarizasyona olan yönelimi düşürmek adına yapılan bu faiz artırımının yanında Merkez Bankası’nın dolar satması ile dolar stoklarındaki azalış da ciddi noktalara gelmiş durumdadır.
Ülkemiz gibi gelişmekte olan ve orta gelir tuzağıyla da boğuşmak zorunda kalan ülkelerde merkez bankalarının faiz kararı piyasalar tarafından çok sıkı takip edilirler.
Böyle konumda olan ülkelerde faiz kararlarının yerinde olmaması neticesinde piyasaların derinden yaralar alması kaçınılmazdır.
Bu artırım öncesinde yapılan indirimleri piyasalar çok iyi karşılamıştı ve bu indirimler aslında piyasalar tarafından da beklenen hareketlerdi.
Fakat indirimlerin ardından yapılan bu artırım kararı ile piyasaların kafası ciddi anlamda karışmış durumda.
Sanayici zaten ulaşamadığı finansmana daha da zor ulaşacak, gayrimenkul piyasasında durmuş olan alım-satım işlemleri daha da duracak, otomobil sektöründeki gerileme daha da devam edecek vs. vs. işlemler yaşanmaya devam edecektir bu faiz yükseltimi ile.
Tabii görünen o ki bundan sonra da faiz artırımlarına devam edebilir Merkez Bankası.
Uluslararası ekonomik konjonktürün gerektirdiği şekilde hareket etmeye devam edecek gibi görünüyor Merkez Bankası’nın faiz politikası.
Hâl böyle olunca da piyasalardaki belirsizlik iklimi biraz daha derinleşmiş olarak süreç devam edip gidiyor.
Önümüzdeki günler son derece önemli çünkü ekonomimizin kırılganlığının azalması gerekiyor.
Kırılganlık süreci ekonomilerde ne kadar uzarsa piyasalardaki belirsizlik endişesi de o kadar artar ki; böyle bir ortamda da ne yatırım olur ne de istihdam istenilen düzeylere çıkabilir.
Hızlıca belirsizlik ortamından çıkarak önümüze bakmak, arzu edilen bir süreç içerisinde hareket ettiğimizi gösteren en önemli gösterge olacaktır.
Belki de Merkez Bankası, faiz indirimlerine başlamak için biraz daha uluslararası ekonomik konjonktür ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki yeni seçilen başkanın bu konjonktüre etkisinin ne olduğunu gözlemlendikten sonra söz konusu süreci başlatsaydı son derece yerinde olacaktı.
Bilindiği üzere 2024 yılının aralık sonunda Merkez Bankası faiz indirimine başladı; Trump ise 2025 ocak ayında görevi devraldı.
Aslında o günlerde buradan da faiz indirimine 2025 yılının şubat ayından önce başlanmaması gerekliliğinin altını kalın puntolarla çizmiştik. Yaklaşımımızın sebebi sadece ve sadece Trump’ın ekonomik yaklaşımlarının piyasaya yansımasının görülmesinden sonraki süreci değerlendirmekten başkası değildi.
Keşke yanılsaydım ama tahminlerim Trump görevi aldıktan sonra gerek ekonomik gerekse de siyasi anlamda dünyayı kasıp kavuracak bir sürece girilmesi doğrultusundaydı.
Süreç bizim düşüncelerimizin ve tahminlerimizin doğru olduğunu gösterdi ki maalesef dünya hiç de güzel günlerden geçmiyor.
Ve daha da kötüsü, bu sürecin daha ne kadar süreceği de çok belli değil işin doğrusu.
Umarız ve dua ederiz ki ülke olarak bu sürecin içerisinden kazanımlarla çıkarak yolumuza daha da güçlü bir şekilde devam ederiz.