Bu sene 11-13 Nisan tarihleri arasında dördüncüsü icra edilen Antalya Diplomasi Forumu’na Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi (SAM)’ın misafiri olarak iştirak ettik. Döner dönmez de siz kıymetli okuyucularımızla forumun havasını, verilen mesajları ve forum marjında yapılan görüşmeleri paylaşmak istedik.
Bir kere şunu belirtmek gerekir ki eski dışişleri bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu’nun önemli katkılarıyla hayata geçirilen Antalya Diplomasi Forumu artık Türkiye’nin dünyaya sunduğu yeni markalardan biri hâline gelmiş. Bunu hem yüksek düzeyli katılımdan hem de dünya medyasının gösterdiği ilgiden anlayabiliyorsunuz.
Ayrıca dünyanın her tarafından gelen katılımcıların paylaştıkları görüşler de bu tespitimizi haklı çıkarıyor. Zira daha bu seneki forum bitmeden seneye yapılacak forumun bağlantılarının kurulmaya çalışıldığına şahitlik ettik.
Zaten kongre mekânı ve otelleriyle birlikte tüm Belek ve genel olarak Antalya da hiçbir şeyi esirgemeyip Antalya Diplomasi Forumu markasının küreselleşmesi için ellerinden gelen her şeyi yapmışlar.
Gelelim forum kapsamında verilen mesajlara ve yapılan görüşmelere...
Tahmin edileceği üzere gerek Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın gerekse de Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın yapmış olduğu konuşmaların ve temasların odağında, İsrail’in 7 Ekim 2023 tarihinde Gazze’ye yönelik olarak başlayan ve ardından da nerdeyse tüm bölgeye yayılan saldırıları yer almıştır.
Özellikle Cumhurbaşkanımızın İsrail’e yönelik mesajları çok netti. Zira sürecin başından beri Gazze’ye yönelik saldırıların durdurulması için çaba sarf eden Türkiye’nin, Trump ile yakın ilişkileri bozmamak adına söylemini yumuşatacağını ileri sürenler vardı. Ama yanıldılar. Zira Cumhurbaşkanı Erdoğan gayet net bir şekilde İsrail’in devlet terörü uyguladığını ve Türkiye’nin bedeli ne olursa olsun bu konudaki tavrını değiştirmeyeceğini beyan etmiştir.
İsrail’in Suriye’ye yönelik saldırılarına ve Suriye’yi istikrarsızlaştırma gayretlerine de değinen Erdoğan, bu konuda da sonuna kadar yeni Suriye yönetiminin arkasında olunacağını açıklamıştır. Keza Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara da foruma katılıp Türkiye’ye yönelik muhabbetini göstermiştir.
Forumun, 8 Nisan’da yapılan son Trump-Netanyahu görüşmesinin hemen ardına denk gelmesi sebebiyle, Trump’ın basın toplantısında Netanyahu’ya, “Eğer Türkiye ile aranızda sorun varsa ben çözerim ama senin de makul olman lazım” şeklindeki sözlerinin foruma nasıl yansıyacağı çok merak ediliyordu. Aslında Dışişleri Bakanı Fidan ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı konuşmalardaki tonun da bu nedenle gayet sert olduğunu söyleyenler olsa da açıkçası ben Türkiye’nin tavrının Trump’ın sözleriyle doğrudan ilişkili olduğunu düşünmüyorum.
Bilakis Türkiye’nin sürecin başından beri göstermiş olduğu tepkiler ve uluslararası arenada dillendirdiği eleştiriler nedeniyle, bu konudaki en net ülke olduğu kanaatindeyim. Hatta Cumhurbaşkanımızın da daha önce belirttiği gibi, belki de İsrail’e karşı bagajı olmayan tek ülke Türkiye olduğu için bu süreçte hiç eğilip bükülmeden hareket edebilmiş ve İsrail’e karşı yükselen küresel tepkinin de mimarı olmuştur.
Verilen mesajlardan anlaşıldığı kadarıyla, Türkiye’nin Filistin ve Gazze konusundaki İsrail karşıtlığı bundan sonra Suriye için de geçerli olacak. Zira İsrail’in hiçbir gerekçesi olmamasına rağmen Suriye’ye yönelik saldırılara devam etmesi kabul edilemeyeceği gibi, Türkiye’nin Suriye’de üs kuracağına yönelik söylemler nedeniyle de Suriye ve Türkiye’yi tehdit etmesi kabul edilebilir değildir.
Kaldı ki 8 Aralık 2024’te gerçekleşen devrimden itibaren Suriye topraklarından İsrail’e yönelik herhangi bir saldırı olmadığı gibi, Ahmed Şara da Suriye’nin İsrail dâhil hiçbir komşusuyla gerginlik istemediğini alenen beyan etmiştir. Buna rağmen İsrail, bazen tamamen hayali İran tehdidini, bazen de sözde Hamas’ın Suriye’deki kollarını gerekçe göstererek Suriye’ye hava saldırıları düzenlemiştir.
Dolayısıyla Türkiye’nin, İsrail’in ABD’nin gücüne sırtını dayayarak bölgede efelenmesine tahammül etmek gibi bir niyeti olmadığı gibi, dost ve kardeş ülke Suriye’nin birlik ve beraberliğinin sağlanmasına yönelik verdiği destek de sabittir.
Tahmin edileceği üzere forumun tek gündemi Gazze, İsrail ve Suriye olmamıştır. Forum kapsamında ele alınan bazı konu başlıkları ise şu şekildedir;
Trump sonrası Avrupa’nın güvenlik mimarisindeki muhtemel değişimlere yönelik tartışmalar, Afrika’nın dünya siyasetinde yükselen rolü, Asya ve Pasifik’teki gelişmeler, Türk Devletleri Teşkilatı’nın geleceği, son dönemde Balkanlar’da yaşananlar, uluslararası kurumların insani krizlerdeki rolü, kutuplaşan ve ayrışan dünyadaki diplomasinin rolü, çevre, iklim değişikliği, gıda güvenliği, eğitim, kültür, kadın, gençlik, enerji güvenliği, terörizmle mücadele, ırkçılık ve ayrımcılıkla mücadele, göç, bilim, teknoloji ve yapay zekâ, kritik madenler için girişilen mücadele ve tabii ki diplomasi, diplomasi ve yine diplomasi…
Görüldüğü üzere Antalya Diplomasi Forumu, sadece bölgesel meselelerin değil dünya ölçeğindeki sorunların ele alındığı ve belki de çözüme yönelik ilk adımların atıldığı bir platform olma iddiasındadır. Zaten heyetler arasında yapılan görüşmeler de bunun en somut işareti mahiyetindedir.
Hatırlanacağı üzere Rusya-Ukrayna Savaşı’nın yeni başladığı dönemde Rus ve Ukraynalı temsilciler İstanbul Dolmabahçe’nin ardından Antalya Diplomasi Forumu’nda da bir araya gelerek daha savaşın başında muhtemel bir ateşkes veya barış için masaya oturmuşlardı. Ancak o dönem araya giren bazı Batılı aktörler barış sürecini baltalamıştı. Açıkçası bu sene de Rus ve Ukrayna dışişleri bakanlarının foruma katılması hasebiyle taraflar arasında bir görüşme olabileceğine yönelik beklenti oluşmuştu.
Ancak ne Sergey Lavrov ne de Andriy Sibiha bu konuda kesin bir şey söylemediler. Umarız iki dışişleri bakanı da hazır buradayken bir araya gelmiş ve üçüncü aktörlerin dahli olmadan sorunların çözümlenmesi ve en kısa sürede ateşkes sağlanması hususunda adım atmışlardır.
Tüm bu temasların ve görüşmelerin ötesinde bence foruma damgasını vuran şey ise ABD’li ekonomi profesörü Jeffrey Sachs’ın konuşması olmuştur. Zira Sachs’ın “Suriye: Ülkeyi Yeniden İnşa Etmek ve Yeniden Uzlaştırmak” başlıklı oturumda yaptığı konuşma hem ABD’nin küresel krizlerdeki rolüne dair acı bir itiraf hem de uluslararası sistemin iflasını göstermesi bakımından da çarpıcı bir tespit olmuştur.
Sachs konuşmasında, ABD ve İsrail’in Suriye’deki iç savaşın başlamasındaki rolüne değinmiş; yaşanan acıların ve kaybedilen hayatların sorumlusu olarak bu iki aktörü göstermiştir. İsrail’in hâlihazırda devam eden Suriye’ye yönelik saldırılarını da eleştiren Sachs, İsrail’in bölgeyi istikrarsızlaştıran yegâne aktör olduğunu ifade etmiştir.
Forumda karşılaştığım bir diğer ilginç isim ise Uluslararası Ceza Mahkemesi Başsavcısı olan ve üzerindeki tüm baskılara rağmen Netanyahu ile eski savunma bakanı Gallant hakkındaki tutuklama kararının verilmesi için kariyerini ortaya koyan Karim Ahmad Khan olmuştur. Tutuklama kararı öncesi bu köşede kendisini sıklıkla eleştirdiğim Khan’a da gösterdiği cesaret nedeniyle teşekkür etmeyi ihmal etmedim. Ancak malum olduğu üzere mahkemenin kurucu anlaşması olan Roma Statüsü’ne tabi ülkelerden bazıları bu kararı uygulamaktan imtina etmişler ve soykırımcı Netanyahu’nun suçlarına ortak olmuşlardır. Umarız bahse konu ülkeler bu yanlış kararlarından bir an önce vazgeçip, Netanyahu’nun tutuklanarak hak ettiği cezayı almasına katkı verirler.
Aslında forum ile ilgili yazacak daha çok şey var ama maalesef bu haftalık bu kadar. Bu konuda ara ara yazmaya, Türkiye’nin küresel diplomasinin merkezi olmaya yönelik adımlarını anlatmaya devam edeceğiz.
Bitirmeden önce forumu organize eden Dışişleri Bakanımıza ve teşkilatına, özellikle de Stratejik Araştırmalar Merkezi’ne teşekkürü borç bilirim. Ayrıca foruma ev sahipliği yapan Antalya halkına, forumun güvenliğini sağlamak için canla başla görev yapan tüm güvenlik teşkilatlarımıza ve bu muazzam etkinliği destekleyen tüm sponsor ve paydaş kurumlara da şükranlarımı sunarım.
Daha nice forumlarda buluşmak üzere.