Hatalarımız var kâri, günahlarımız, yanlışlarımız. Hem de çok yanlışlarımız. Sadece senin benim değil hepimizin topyekûn yaptığı yanlışlar var. Zararını fark ettiğimiz ya da fark etmediğimiz belki de henüz edemediğimiz yanışlar var.
Ben bazı şeyleri anlamlandırmakta zorlanıyorum bazen. Gerçekten zorluk çekiyorum ve çekinmeden de söylüyorum bunu. Bir zehir gibi zihnimize salınmış bazı şeylerin farkında olduğumuzu ya da bizden daha fazla gücü, kudreti, kuvveti ve etkisi olanların farkında olduklarını biliyorum. Lakin neden bu zehri fark etmişken şırıngayı çekip almıyorlar ve neden o zehri zerk eden eli bileğinden kesip de atmıyorlar diye düşünüyorum.
Kendimi de suçlu görüyorum elbette bu meselede ama benden daha fazla suçlu olanlar da var.
…
Neden bahsettiğimin tam olarak anlaşılmadığının farkındayım ve şimdiye değin yazdıklarımın izaha muhtaç olduğunu da biliyorum. Onun için bana ayırdıkları yer müsaade ettiğince ve istidadım yettiğince anlatayım.
Beynimizi, zihnimizi ve çok üzgünüm ki ahlakımızı zehirleyen bir afyon var bizim vaktimizde. Ben de sen de ve yaş sınırı olmadan milletin kahir ekserinin de kendi eliyle damarlarına bastığı bir afyon bu. Sosyal medya denen ve her birimizin istesek de istemesek de ya da belki artık mecburen içine düştüğümüz bir kuyudan bahsediyorum. Sen, ben ya da bizim gibi olanların bunu kullanması belki de müspet bir niyetle ve halis bir maksada hizmet etmek için ama orada ahlaksızlığı ve türlü melaneti pazarlayan, sevimli gösteren, normalleştiren garip bir güruh var. Ne mi yapıyorlar? Ahlaksızlık ve müstehcenlik üzerinden birilerinin pompalamasıyla paralar kazanıyor, kazandıkça azıyor, kuduruyor, şeytanlaşıyor ve öyle oldukça da daha çok para kazanıyorlar. Ve ister istemez maruz kalıyoruz buna.
Yanlış anlama, kestirip atmıyorum. Tamamen çemberin dışında olalım diye de düşünmüyorum. Zira “İbn’ül vakt” olmak diye bir mefkurenin elzem olduğuna inanıyorum. Ama bakınca öyle olmadığını da görüyorum. Ahlaksızlığın, pespayeliğin, edepsizliğin, kolaycılığın pazarlandığı ve meşrulaştırılıp sevimli ve doğal gösterildiği bir dünya bu. Ve biz değilsek de bizden sonrakiler için bunu yapmıyor olmak bir dışlanma, ötelenme ve yok sayılma sebebi olacak diye korkuyorum.
…
Savaştığımız, çırpındığımız, dert edindiğimiz ve dava bildiğimiz her ne varsa bunları sadece muktedir olmak ya da söz geçirmekle kazabileceğimize inanmıyorum ben. Ahlakımızı ve vicdanımızı elimizden alırlarsa eğer o zaman pek çok cephede ve hatta belki hepsinde kazandık desek de kaybetmiş olacağız. Bizi kendilerine benzetiyorlar fark etmiyor muyuz? Onlar gibi olmamız için içimize üç beş şarlatan salıyorlar ve bu sosyal dünyada işler hiç de bizim mahallede olduğu gibi olmuyor.
Adamlar topsuz, tüfeksiz saldırıyorlar ve gizli de değil bu. Gözümün içine baka baka ve göstere göstere bir şeyleri çalıyorlar bizden, yok ediyorlar, öldürüyorlar ve biz onları alkışlıyoruz. Aslında olan tam şu; silahı bizim elimize veriyor ve kendimizi öldürmemizi istiyorlar. Silah onların belki ama onu sıkan el bizim elimiz.
Çözümün ne olduğunu tam olarak bilemiyorum ama bunu benden evvel düşünmesi gerekenler olduğunu biliyorum. Eğer bir şeyler yapılmazsa sosyal medya denen silahla nereden geldiğini dahi anlamadığımız bir darbe vuracaklar ve biz onlara bir sille dahi vuramadan yıkılmış olacağız.