Şahidi olduğum zaman dilimi içerisinde hiç rastlamadığım acayip bir seçim kampanyasına şahit oluyoruz. Evet, geçmişte de hayal pazarlayan birçok siyasetçiye şahit olmadık değil… Hatta bazıları iktidar bile getirdi; Demirel’in,“Herkese iki anahtar…” vaadi gibi.
Fakat bu defa çok garip bir şey yaşıyoruz. İktidar, muhalefete orijinal denebilecek bir vaat alanı da bırakmamış görünüyor. Çünkü ne deseler “zaten var” cevabıyla karşı karşıyalar. Yazının hacmi hepsine yetmeyecek ama birkaçını analiz etmeden de olmaz; zira aklımızla “alay” edilmesi kaldırılacak bir hal değil…
“Var olanı vaat”edenlerin en önemli handikabı,“neden o zaman iktidar bu hamleleri yaparken yanında olmadınız, destek vermediniz hatta karşı kampanya yürütenlerle oldunuz” sorusuna muhatap olmalarıdır.
Bu soruya mantıklı, hakikate muhalif olmayan bir açıklama olmadığı müddetçe de adayların işi oldukça zor olacaktır. İnce: “Patentli otomobil markamız yok” dedi, oysa bu hamleyi zaten başlatmış olan bir iktidarın yanında olmak yerine, önünü tıkamak için çabalayan bir CHP vardı. Hatta dönemin basına yansıyanlarında, “CHP’li vekiller, proje hakkında karalama kampanyası başlattı. Türkiye’nin dünyanın dev markalarıyla rekabet edemeyeceğini belirten CHP Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhan, projenin havada kalacağını söyledi” şeklinde ki ifadeleri nereye koyalım.
Yine, “4. Köprü’yü de biz yaparız” derken, Gezi olaylarını desteklemiş bir zihniyetin bu yaman çelişkisi nasıl görmezden gelinebilir? O zaman sormazlar mı, madem kafanızda dördüncüyü de yapmak vardı, ülkeye milyarlarca dolar zarar verdiren bir kalkışmaya neden destek verdiniz?
Hakkaniyet her zaman iyidir. Bütün engellemelere rağmen muhalefete farklılık kazandıracak bir alanın bırakılmaması iktidarın takdire şayan tarafıdır bana göre. Nereye yönelseler orada bir icraat var. Üstelikte reel değeri sekiz yüz milyar dolar olarak açıklanan, Gezi, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz gibi büyük yıkım hareketlerine rağmen, bütün bunlar hayata geçirilmişler; ya onlar da olmasaymış?
Az enerji mi kaybettik bütün bunlarla… FETÖ, PKK ve DAEŞ gibi uluslararası terör örgütleriyle verilen mücadeleye harcanan milyarlarca dolar parayı nereye koyacaksınız. “Biz bu parayı harcamayacağız.” diyemezsiniz. Hatta buna devam edeceğiniz kendi açıklamalarınızla da sabit. Üstelik “ileri giden bir Türkiye” vaadindeyseniz bu saldırılar devam edecektir. “Etmeyecek” diyorsanız da yine bunu nasıl başaracağınızı mantıklı bir şekilde izah etmeniz gerekir. Aksi halde PKK’nın sadece CHP’ye “işbirliği” mesajı göndermesi de izahsız kalacaktır.
Son bir yılda, 17 bin teröristi etkisiz hale getirmiş bir iktidardan daha fazla ne yapacaksınız mesela…
Evet, iktidarın alan bırakmadığı bir zeminde “yeni bir şey söyleme” imkânı kalmamış adayların bazıları ise daha da tuhaf bir yöntem sunuyorlar; “yapılanları yıkacağız, durduracağız” diyerek…
“Madem yapamıyoruz, o zaman yıkalım” demekten başka bir anlama gelmeyen bu vaatlere kanacak bir seçmeni bu ülkede bulabilirler mi derseniz? Söyleyeyim;
Gelinen bu noktada çok daha fazlasını isteyen-çok oluşundan ötürü- sadece bir ilçede yapılanları dahi dinlerken sıkılan bir seçmene, “daha gerisi”ni vaat etmek “değişim ve ilerleme” olarak değil, ancak “geri dönüş” olarak ifade edilebilir.
Uçak yapmayı hatta uçak gemisi yapmayı programına almış, sanayi dört sıfırı, enerji hamlelerini destekleyen hatta dev projeleri hayata geçiren bir iktidarla yarışmak zor görünüyor; sözün özü olarak…
Bu sebeple çaresizlikler, “seçmenin aklıyla alay etme” noktasına kadar vardı anlayacağınız; nasıl alay edilemeyeceğini ise 24 Haziran’da bizzat muhatabı gösterecektir…