İnsanoğlu, birkaç milyon yıl öncesine dayanan kökleri bulunan yüz binlerce yıllık bir tarihe sahiptir. Bu meyanda yeryüzü dile gelip haberlerini anlatmaktadır.[1] Adeta bize “Ben 4 milyar yaşındayım.” demektedir. Aynı şekilde güneş dile gelip; “Ben şu kadar yaşındayım…” demektedir. Yıldızlar bilim adamlarının ve araştırmacıların anladığı bir dilde konuşmaktadırlar. Bunların sözleri, aynen otomobiller, telefonlar, uydular, uçaklar ve bilgisayarlar gibi bize kendini dayatmaktadır.
İnsanoğlu, hayvanları avlayıp bitkileri toplayarak on binlerce yıl boyunca mağaralarda yaşadı. Tarım yapmayı ve hayvanları evcilleştirmeyi ancak 10 bin yıl önce öğrenebildi. 5 bin yıl öncesine kadar yazmayı öğrenebilmiş değildi. Bu tür bilgiler sürekli genişlemekte, derinleşmekte ve detaylanarak sürekli artmaktadır.
Günümüzde, öğrenciler okullarda insanın evrimini, anatomi ve biyoloji bilimlerini incelerken, bu bilgiler onlara dine ters düşüyormuş gibi sunulmaktadır. Böylece öğrencilerle ‘Kur’an’ı anlama’ arasında bir duvar örülmüş olmaktadır. Bu tavırlarıyla pek çok öğretmen, bilimi kabul etmeyen ve vehimleri savunan bir görüntü vermektedir. Çünkü onlar dinin elden gitmesinden korkmakta, kafa karışıklığı içinde yaşamakta ve çağın dışında yaşayan cahiller gibi görüntü vermektedirler.
Dolayısıyla ilkokullarda, ortaokullarda, liselerde, hattâ üniversitelerde gerek öğrenciler gerekse öğretmenler yaman bir çelişki yaşamaktadırlar. Bu yüzdendir ki İslam dünyasında, özgürce düşünce ve bilim üretebilecek, kuşku ve endişe aşamasına ulaşabilecek[2] bir nesil yetişebilmesi için büyük bir değişime ihtiyaç bulunmaktadır. Doğal olan budur. Şahsen ben bunun gerçeğin ortaya çıkması için bir fırsat sunacağından ve Müslümanların bilimin ve bilginin önderleri olacağı günlerin geleceğinden eminim.
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Onlara, çevrelerinde ve kendilerinde olan âyetlerimizi göstereceğiz, sonunda onun (Kur’an’ın) tümüyle doğru olduğu, onlar açısından açık şekilde ortaya çıkacaktır. Sahibinin her şeye şahit olması yetmez mi?” (Fussilet, 41:53).
Bunun anlamı şudur: Dış ve iç âlemlerde meknûn âyetleri anlayabilmemiz, Kitap’ta mevcut hakkı/hakikati anlayabilmemize yardım edecektir. Kendimizle dalga geçercesine dışımızdaki dünyada ve öz benliğimizde gizlenmiş âyetleri ve bunlar hakkında araştırma yapmayı inkâr ederek Kitab’ın âyetlerinin doğruluğunu ispatlayamayız.
Yukarıdaki âyet, -dinin bilimden çok farklı olduğunu zanneden insanların tasavvurlarının aksine-, dinin ve bilimin delillerinin aynı kaynaktan geldiğini ortaya koymaktadır. Onlar bilimin kaynağının (gerçek) olgular, dinin kaynağının da (görünmeyen) gayb âlemi olduğunu düşünse de bu âyet, dini de gerçek bilimsel olgular alanına dahil etmektedir.
Dünya, Müslümanlar’a ‘aklını kullanmayan cahiller’ muamelesi yapmaktadır! Bu kanaat Müslümanlar’ın bölünmesinden ve çatışmasından kaynaklanmaktadır. Gerçekliğimize, parçalanmışlığımıza ve geri kalmışlığımıza baktığımızda, bizim henüz gözlerimizi ve kulaklarımızı açmadığımızı, günümüz dünyasına henüz giriş yapmadığımız görmekteyiz.
Yapmamız gereken, Allah’ın Kitabı’yla ilişki tarzımızı ve ona ilişkin bakış açımızı yenilemektir. Beş yüz yıl ya da bin yıl önce fakihlerin ve âlimlerin geliştirmiş olduğu kavramları öğreten ama bugün Kur’an’ı nasıl anlamamız gerektiğini öğretmeyen şer’î medreselerin (din eğitimi veren okulların) eğitimlerini bu minvalde sürdürmesi makul (mantıklı) değildir!!
Sıklıkla tekrar ettiğim gibi Müslümanların Kur’an, din ve hayat hakkında yazdıklarıyla kendimizi sınırlandırmak, karanlıktan kurtulmamız için yeterli değildir. Bilakis bilginin daha fazla kaynağını aramalıyız:
“De ki: “Yeryüzünde gezin de Allah’ın yaratmayı nasıl başlattığına bakın.” İlerisinde Allah, o son yapılanmayı da yapacaktır. Allah her şeye bir ölçü koyar.” (Ankebût, 29:20).
[1] Müellif şu ayete atıf yapmaktadır: “O gün yer, bütün haberlerini anlatır…” (Zilzal, 99:4).
[2] Müellif bu sözüyle şu hadise atıf yapıyor olmalı: “İbnu Mes’ud (ra)’dan rivayet edildiğine göre, dediler ki: “Ey Allah’ın Rasulü, bazılarımız içinden öyle sesler işitiyor ki, onu (bilerek) söylemektense kömür kesilinceye kadar yanmayı veya gökten yere atılmayı tercih eder. (Bu vesveseler bize zarar verir mi?)” Allah Rasulü (s): “Hayır, bu (korkunuz) gerçek imanın ifadesidir.” cevabını verdi.” (Müslim, İman 209 (132); Ebu Davud, Edeb 118 (5110). Bir başka rivayette; “(Şeytanın) hilesini vesveseye dönüştüren Allah’a hamdolsun.” diye cevap vermiştir).
Çeviri: Fethi Güngör