Batı, insanlık hareketinin bir parçasıdır. Batılı toplumların büyük bir rol oynadığına ve (insanlığa) çok büyük bir katkı yaptıklarına şüphe yoktur. Beş yüz yıldır insanlığa öncülük ediyorlar ve dünyayı yönetiyorlar. Onların ulaştığı en önemli merhalelerden birinin demokrasi düşüncesi olduğunu düşünüyorum, sadece kendilerine mahsus bir demokrasi olmasına ve yalnızca kendi aralarında uygulamalarına (başkalarına reva görmemelerine) rağmen… Zira bu gerçekten büyük bir düşüncedir. Bu düşüncenin kökü ve temeli Doğu’da Müslümanların kaybetmiş olduğu “rüşd”dür (dürüstlük ve olgunluktur). Batı’da bunun aydınlığından kâmil manada olmasa da yararlanılmıştır. Hâlâ insanlığın düşünce seviyesini yükseltmek suretiyle (mevcut demokrasi düşüncesinin) daha da iyileştirilmesi ve geliştirilmesi gerekmektedir.
Batı dünyası sadece teknolojide değil gerek fizik gerek biyoloji gerekse sosyal alanlarda da büyük ilerlemeler kaydetmiştir. Ancak biz genellikle Batı’nın beşerî bilimler alanında ilerlemediğini zannediyoruz. İşaret etmek istediğim husus şudur: Müslüman gençlerin Batı medeniyetini toplumsal yapı açısından da incelemelerini, onların ilerlemelerinin yalnızca teknik alanla sınırlı olmadığını, meselenin bundan daha büyük olduğunu dikkate almalarını rica ediyorum.
Toplumdaki adalet düşüncesinin semadan inen en büyük değer olduğunu düşünüyorum. Zira Kur’an’ın sapıtmış (ve yok olup gitmiş) topluluklara yönelttiği en büyük suçlamalar; adaletsizlik, kan dökmek ve yolsuzluk suçlamalarıdır. Günümüzde Batı’da, kendi aralarında adalet adına iyi bir gelişme görüyoruz. İslam ülkelerinden çok daha iyi bir adalet sistemi kurabildiler. Şu hususu çok iyi anlamalıyız: Adaleti yayan ve böylece daha yüksek bir seviyeye ilerleyebilen herkes (insanlığa) büyük bir katsı sunmuş sayılır.
Bazıları Batı’nın kötü yönlerine odaklanmakta ve bunları önemsemektedir. Ancak ben başkalarının kötülüklerini pek de umursamıyorum. Ortaya koydukları müspet hususları -ki Allah onları tüm dünyaya bu yüzden hükümran kılmıştır zaten- yeterince anlayıp bunlardan istifade etmeliyiz.
Kanı analiz eden bir doktor bileşenlerin oranlarını izler. Bu bileşenlerden biri belirli bir yüzdenin altına düştüğünde, bu kişi için hayati tehlike uyarısıdır. Aynı şekilde bileşenler belirli bir yüzdenin üzerine de çıkmamalıdır. Bu minvalde adalet konusunu, ya da toplumuolgunlaştırma konusunu, işleri düzenli ve sağlam yapma konusunu ya da temizlik yahut yolsuzluk konularını analiz edip bileşenleri sayıp dökecek olursak, Müslüman dünyanın kanında yüksek düzeyde problem olduğunu görürüz. Batı’nın ilerlediğini söylemem onların küçük ya da büyük ayıplarını göremediğim anlamına da gelmez. Bu ayıpların en büyüğü de -demokrasinin temel ilkelerine aykırı olan, bizi zelil kılmak, malımızı mülkümüzü çalmak ve aramızda kin ve düşmanlığı körüklemek için kullandıkları bir tirana dönüşen- eserleri olan (BM adındaki) uluslararası örgütlenmedir.
Müslümanlar gerçekten çok büyük değerlere ve birikimlere sahiptirler. Ancak yerine getirmeleri gereken görevler de önlerinde durmaktadır. Ama gel gör ki demokrasinin kıymetini değerlendirmek şöyle dursun onu küçümsüyorlar, hatta “küfür” olduğunu söylüyorlar!! Bu tutumun cehaletten (konunun anlaşılmamasından) kaynaklandığını ve olayın olumlu taraflarıyla noksan taraflarının bir arada anlaşılmasının zaruri olduğunu düşünüyorum.
Acısını çektiğimiz mevcut insani durumu henüz mikroskobun altına koyup da bilinçli olarak incelemedik. Bu yüzden bazılarımızı Batı’ya tapar halde bazılarımızı da onu şeytanlaştırırken görüyoruz. Bu (saplantılı) görüşlerden kurtularak Batı’nın ne şeytan ne de ilah olmadığını anlayabilecek miyiz? Onlar da insanlığın bir parçasıdır ve ilerlemelerine yardımcı olan bazı yasalara yapışmayı başarmışlardır. İnsanlık mirasından da yararlanarak insanlığın ilerlemesine katkıda bulunmuşlardır, diğer insanlar da onların bu başarılarından istifade etmişlerdir.
Batı’nın hükümranlığı elde etmesine ve dünyayı kontrol etmesine yardım eden şey yalnızca teknik ilerleme değildir. Bunda kişilere tapma şirkinden çıkmalarını sağlayan düşünce iklimi çok önemlidir. Oysa Doğu ve İslam kültüründe biz hâlâ tapacağımız karizmatik lider arayışını muteber bir yol gibi sürdürüyoruz! Bu düşünce Batıda büsbütün gerilemiştir. Bu sebeple de liderlerin ve siyasi önderlerin sonu öldürmek, meydanlarda sürüklenmek ya da hapishanelerde çürütülmek değildir. (Görev süreleri bittiğinde) bir zamanlar yöneticileri oldukları sıradan insanların arasına dönerler.
Bilim, bilgi ve inanç yolunda okumaya devam eden gençlere teşekkür etmek istiyorum. Dünya bizimle başlamadı, bizimle de bitmeyecek. Dürüstlük ve sorumluluk bilinci konusunda işbirliği yapmayı, günah ve düşmanlıkta işbirliği yapmamayı, gerçeği sabırla takip edip bu yolda birbirimize öğüt vermeyi, bir davaya hizmet etmek suretiyle hayatımıza anlam kazandırmayı umuyoruz. Peşine düşülecek en büyük dava adaletsizliği, kan dökmeyi ve yolsuzluğu durdurabilmektir. (Bunca ilerlemeye rağmen) hâlâ insan öldürmenin (bir çözüm yöntemi olarak) devam ediyor olması gerek Doğu’daki gerekse Batı’daki tüm insanlar için büyük bir utançtır!
Arapçadan tercüme eden: Fethi Güngör