İncil’de anlatıldığına göre İsa aleyhisselam takipçilerini, hakikatte yırtıcı kurtlar olduğu halde kuzu postuna bürünen yalancı peygamberlere karşı uyarır. Onları tanımaları için de şakirtlerine şu ipucunu verir: “Onları meyvelerinden tanıyabilirsiniz. Hiç dikenden üzüm, devedikeninden de incir toplanabilir mi?”*

Gerek eski tarih gerekse modern tarihboyuncaordunun meyvelerini; kuvvetsiyasete müdahale ettiğinde nasıl bu alanı yıkıp bozduğunu gördük. Baskı ilegelen dindarlıkmünafıklık, zor yoluyla gerçekleşen evlilik tecavüz,zorbalıkla gelen iktidar ise tiranlık doğurur.

Emeviler kılıçla iktidara geldiler ve dediler ki: “Halife budur”! O ölünce de “budur”! Reddedenin hakkı da “budur” (deyip kılıçlarını gösterdiler).Ardından Abbasiler başkaldırdı,Maşrık-ı Arabi’de (Arap coğrafyasının doğusunda) tek bir Emevi bırakmadılar.Mezarlarını bile tahrip ettiler. O kadar ki EmeviHilafeti’nin başkenti Şam’da tek bir Emevi halifesinin bile mezarıkalmadı.

İslam’ın kültürel mirası,kirlenme ve çarpıtmadan âri tertemiz“râşid yönetim” teriminde ifadesini bulur.Dört râşid halifenin ardından gelenlere, “hulefâirâşidîn” adı verilmemiş, bilakis Emevi, Abbasi, Fatimi ve Osmanlıhalifeleri diye anılmışlardır.

Bugün Sudan’da, askerler halkı ve siyasetivesayet altına almak istiyor.Bunun çıkmaz bir sokak ve meyvelerinin de acı olduğunu, ordunun ve askerîteşkilatın siyaset alanının dışında kalması gerektiğini bir türlü öğrenemediler!

Genel olarak dünya toplumları, özellikle de Arap ve İslam toplulukları, şiddete iman eden (inanıp güvenen) sosyal tasavvurları ve müsellematı benimsemeye devam etmektedirler.Hâlâşiddetin bir referans (temel başvuru kaynağı) vedeğişim sürecinde yardımcı bir araç olabileceğini düşünmektedirler.Şiddet (ne yazık ki) toplumda ve düşüncedehâlâ yüksek bir krediye sahiptir.Düşünür ve aydınlar, orduya güven duymanın -özellikle de Sudan’da-yol açabileceği tehlike ve felaketinyeterince farkına varamıyorlar.Zira bu ülke uzun zamandır askeriye yüzünden acı çekmektedir.Askeriyeye dayanan Hasan Turabi’nin, (devrimin)hemen ardındanaskerlercedevirilerek hapse atılmasının üzerinden henüz uzun bir zaman geçmedi.

Savaşın öldüğünü, ordu kurumunun ve savaşyönteminin aynen çirkin kölelik kurumu gibi nihayete erdiğini sıkça tekrarlıyorum.Zira, ordunun pratikte sürdürdüğü rol, siyasi ve sosyal hayatı sürekli tehdit edenbir gulyabani gibidir.

Yirmi beş yıl kadar önce, “Âdem’in Oğlu Gibi Ol”adıyla bir kitap yazmıştım. İmkân bulup da “Yayını Kır”başlıklı bir kitap yazabilmeyi de çok isterdim.Böylece hem Müslümanlarahem dediğer tüm insanlara şok tesiri yapmayı, silah satın almanın nasıl putsatın almakla eşdeğer olduğunu anlatmayı çok isterdim.Cahiliye döneminde Kureyşlilerput ticareti yapardı. İnsanlar bu putları satın alır ve onların kendilerini koruyacaklarını zannederlerdi!Aynı şekilde bugün silah satın alanlar değersiz şeylerepara ödemektedir. Çünkü onları kuruntularından başka hiçbir şeyden koruyamayacaklar!

Bu silahları satanlar bize hangi gözle bakıyorlar dersiniz? Bize aynen, evlerin girişlerine ya da çocukların boyunlarına asıp da hasetçi kem gözlerin nazarından koruduğunu sandığımız “mavi boncuklar”ı satanlarınbaktığı gibi bakıyorlar!

Toplumu koruyacak olan adalettir.Savaşın ve silahındönemi ise çoktan geçmiştir.Ama gel gör ki;sosyal kabuller vetasavvurlar ile (şüpheden ırak doğrular olduğuna inanılan) müsellematkarşısındaolayları ve tecrübeleriyle tarihin pek de bir kıymeti kalmıyor! Zira (faydasız olduğu defalarca tecrübe edilmesine rağmen) hiç ders almadan tekrar tekrar yüksek bedeller ödeyerek (ölü) silahları satın almakta ısrar ediyoruz!

İncil’deki “Onları meyvelerinden tanıyabilirsiniz.”ifadesi Allah Teâlâ’nın şu sözünü çağrıştırmaktadır: “Yeryüzünü dolaşın da o yalancıların sonunun nasıl olduğunu bir görün!” (Nahl16:36). Bu ayet bizlere tarihteki olayları göz önünde bulundurmamızı ve geçmişteki milletlerin tecrübelerinden istifade etmemizi tavsiye ediyor.Böylece Avrupa’yı savaş olmadan birleştiren ve Müslümanları paramparça eden, birbirinden nefret etmelerini sağlayan, cehalete düşkün ve aklıdevre dışı bırakmış bir vaziyete düşüren etkenleri anlayabiliriz.

İlim ve akıl bizde hâlâreşit olamamış küçük birer sabi gibi.Yönetimi elinde bulunduran güç gerektiğinde onlarızoraki şahitlik için çağırır ve işi bitince de bırakılmalarını emreder, çünkü onların rolü bundan ibarettir!

Ne vakit reşit olacağız? Putun gücüne güvenmeyi ne zaman bırakacağız?

Arapçadan tercüme eden: Fethi Güngör

* Matta İncili’nde (7:15-23) anlatılan “Ağaç ve Meyve” başlıklı pasajın tamamını okumak için bakınız: , 13.04.2019.