İnsan, yani eşrefi mahluk. Yaratılmışların en şereflisi. Alllahın kendi ruhundan üfleyip bütün meleklere secde ettirdiği (İblis dışında), yeryüzüne halife olarak gönderdiği tek varlık.
Bir zaman Rabbin meleklere: “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Melekler dediler ki: “Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın?” (Bakara/30) ayetinde de arzolunduğu gibi meleklerin hakikatı anlamak için Rablerine yönelttikleri hayretengiz sorularına rağmen yaratılan varlık.
Dağların, taşların yüklenemediği yükleri sırtlanan, rabbine ve nimetlerine karşı nankör ve ziyanda olan ademoğulları.
İnsan, kendisini yaratan mutlak iradenin yörüngesinden uzaklaştıkça insanlığın kırmızı çizgilerini aşıp evrenin karşı konulamaz boşluğunda sürüklenerek zalimleşiyor.
Son zamanlarda beni oldukça üzen insanlık hezeyanları ile karşı karşıya kalıyorum sık sık. Allahın verdiği refah ve nimetleri unutarak varlığın, refahın
küfranı nimet sendromuna sürüklenen, paylaşmayı unutan insanlar görmeye başladım. Ve üzülmenin de ötesine geçerek açıkçası ürktüm.
Varlık, refah insanı Allahtan uzaklaştırır. Fakirlik, cefa, çile ise Allaha yaklaştırır. Sefa ve varlık en mütevekkil mümini dahi küfre sürükleyebilecek bir zayıflık ve sarhoşluk barındırır içinde. Sefa ve varlık bir minik kara karıncanın zifiri karanlıkta kara taş üzerinde yürürken çıkarıdığı ayak sesi kadar sinsice imanı, aklı, vicdanı ve merhameti alır götürür. Zengin oluncaya kadar her sabah namazına peygamber efendimizden dahi önce gelip peygamberin tam arkasında saf tutan ve zenginleştikten sonra zekat vermeyi dahi reddedip küfre sürüklenen sahabi hazreti Salebe misali.
Kiminin imtihanı varlıktır, kiminin ki ise darlık. Ve Allah en çok fukara olup ta kendisine hamdini kesmeyen mütevekkil kullarından razıdır. Rabbim en çok cefakeş ve muzdarip yürekleri sever.
Son zamanlarda her kesimden daha sık duymaya başladığım; “Kendi ülkenizin açlarınızı doyurdunuzmu ki Suriyelileri doyuruyorsunuz. Ne işi var Suriyelilerin Türkiye’de” sorusu bir çok açıdan malesef üzücü.
Bu norkozlu ve hipnozlu soru, siyasal ve sosyoljik açıdan şuur altlarımıza 100 yıldan bu yana nasıl büyük operasyonlar düzenlendiğini göstermesi bakımından da oldukça manidar.
Öncelikle şunu bilmeliyiz ki, Osmanlı yıkılıncaya kadar Suriye adında bir devlet yoktu tarihte. 1907 Hanry Bannerman raporu ile projelendirilen ve 1917 Syces-Picot ile Ortadoğu’da Osmanlıyı parçalamak üzere uygulamaya konulan emperyalist suni sınır operasyonlarının hazin bir Müslüman hikayesedir Suriye.
Suriye Türkiyedir, Türkiye de Suriye. Gaziantep, Ankara ne kadar Türkse Halep de o kadar Türktür. Beşar Esadın bir Türk Devlet adamına bizzat kurduğu samimi bir cümledir: “Bu Halep öyle bir şehir ki siz ve ben belediye başkanlığı için aday olsak beni değil sizi seçerler.” cümlesi. Suriyedeki köy adlarına bakın nolur. Hepsi Türkçe isimler.
Sadece Nizip’teki çadırkentte yaşayan 1930, 1940, 50, 60 ve 70 lerde İdlip’te, Hama’da, Humusta doğmuş tam 15 kadının adı Suriye nüfus cüzdanlarında “Türkiye” idi. Bundan 60, 70, 80 yıl önce kendilerini bu topraklara ait hissetikleri için en değerli varlıkları olan kızlarının isimlerini Türkiye koymuş olan öteki dediğimiz Suriyelilerden bahsediyoruz. Suriye dediğiniz topraklar sizin kültür ve nüfuz coğrafyanızın uzantısıdır. Sınırın Suriye yakasına geçtiğinizde de kendinizi bulursunuz orada bir başkasını değil.
Şükrü El Kuvvetli 1943 yılında Suriye Cumhurbaşkanı seçildi. 1948 yılında ise askeri darbe ile görevden alınıp sürgüne gönderildi. Şükrü El Kuvvetlinin “Tarihte Suriye diye bir devlet olmadı. Suriye olarak bekamızı sağlamanın tek yolu Türkiyeye ilhak olmaktır” sözlerinin ifşa olmasından dolayı darbeyle sürgüne gönderildiği söylenir.
Askerliğimi Çanakkale’de yaptım. Çanakkale’de sadece Halepten şehit düşmüş Suriyeli sayısı 504 idi. İdliplisini, Hamalısını saymıyorum.
Kaldı ki, Türkiye bir Osmanlı coğrafyasıdır. Ve Osmanlı coğrafyası her müslümanın tarihsel mirasıdır. Antalya’da binlerce mülk edinip yerleşen Alman ve Rus’a sesini çıkarmayanlar Suriyeliler mülk ediniyor diye kıyamet koparıyor. Kaldı ki aslı da yok.
50 eyaletten oluşan ABD’de kaç çeşit millet yaşıyor? Etnik zenginlik küresel güç göstergesidir.
Tüm bunlar Suriyeli meselesinin siyasi, sosyal ve tarihsel boyutudur. Meselesenin asıl önemli boyutu ise insanlık, vicdan ve merhamet boyutudur.
İnsanlığın sınırı, dini, ırkı, mezhebi ve coğrafyası yoktur. İnsanlık sadece kendin için var olmak değildir. Benim karnım doymadan ötekinin karnı doyamaz fikri insanlık fıtratı değildir. Sadece yırtıcı varlıklar kendi karınları doymadan başkalarının karnını doyurmasına izin vermezler. Hele müslüman toplumlar için tek düstur peygamberimizin: “Komşusu aç iken kendisi tok yatan bizden değildir” düsturudur.
Şunu da unutmayalım ki, bütün bir dünya bir araya gelse Allahın bir kulu için yazdığı rızkı tek bir pirinç tanesi nispetinde ne azaltabilir ne de artırabilir. Tam aksine mazluma hamilikten dolayı Allah o milletin rızkını genişletir ve bereketlendirir.
İnsanlık, kendisi doyduktan sonra başkasını düşünmek değildir. İnsanlık komşusu aç iken uyuyamamaktır. Asıl insanlık kendisi aç iken de paylaşabilmektir bir başka aç dünyalıyla…
İnsanlık sınırları kendi bedeninin ötesine geçmeyenler, kendi bedeninden ötesine iyiliği dokunmayanlar beyhude yaşam süren zavallılardır ve muhakkaki ziyandadırlar. Mevki ve makamda kazanıp insanlıkta kaybetmek hazin bir bedbahtlıktır…
Zaten cismen herkes insan doğuyor. Öyleyse maharet insan doğmakta değil, insan kalabilmekte değil midir? Cismimizin, bedeninimizin insan görünümlü olması bizi insan kılmıyor. Bedenimizi yöneten ruhumuz insan kalamadıkça.
Ve unutmayalım ki, Allahın hamilik misyonu yüklediği milletimizin üç önemli coğrafyası var. İlki üzerinde yaşadığımız millet coğrafyamız. İkincisi medeniyet coğrafyamız olan ümmet coğrafyamız ve üçüncüsü tüm yeryüzünü içine alan insanlık coğrafyamız. Tarih boyunca biz tüm bu coğrafyalarda merhametimiz, adaletimiz, vicdanımız ve paylaşım ruhumuzla yani gerçek insanlık kodlarımızla hüküm sürdük.
Rabbim! biz senden vazgeçsek de sen bizden vaz geçme. Biz biliriz ki sen iyiliği herkese nasip etmezsin. Bizi iyiliklerine mazhar kıl. Kendisinden razı olduğun muzdarip yüreklerden eyle. Tarih boyunca aziz milletimizi başkasına sığınan değil, kendisine sığınılan merhametli, adaletli, vicdanlı ve emin bir millet kıldın. Bu hasletimizi bizden alma Ya Rab!
AMİN…