Esenyurt Belediye Başkanı’nın gözaltına alınmasıyla birlikte telaşlanan İBB Başkanı ve CHP Genel Başkanı, daha ne olup bitiğini bile beklemeden, kararı verip bunu hükme bile bağlamış oldular.
Fakat bana göre bir siyasetçi için hayati öneme sahip olan “ihtiyat paylarını” da harcayarak kendilerini, yargının verebileceği muhtemel bir mahkûmiyet için manevrasız da bırakmış oldular.
Zira iddianamede, maddi delil niteliğinde olduğu anlaşılan çok açık ifadeler var.
Masumiyet karinesi olarak ileri sürdükleri şeyler ise gerçek anlamda konuyu özünden saptırmaya dönük.
“Akademisyen, rektör yardımcılığı yapmış biri suç işler mi?” gibi bir noktadan konuya yaklaşmak, bir insanı bu zeminde masumlaştırmak, pek çok açıdan ayağı yere basmayan bir duruma tekabül ediyor; hatta konuyu “mugalata” seviyesine indirme çabasından başka bir şeye de delalet etmiyor.
“Madem terör örgütü üyesiydi, neden seçimde ‘Sabıka kaydı yoktur’ belgesi verdiniz?” sorusu da yine “hukuka giriş” seviyesinde bir bilgiyle aşılabilecekken başka bir mugalata oluşturuyor zihinlerde.
Hâlbuki hakkında soruşturma olan -sebepleri farklı olsa da- ama bir hüküm giymemiş İBB Başkanı, kendisi nasıl böyle bir belgeyi almış olduğuna bakarak da bu soruyu cevaplayabilirdi.
Kesinleşmemiş yargı süreçleri, devam eden araştırma ve kovuşturma çalışmaları bir sabıka kaydı olarak işlenmediği için ve “ispatlanmadığı sürece herkes masumdur” ilkesi gereği hareket edilir.
Bu bilinen hakikate rağmen konuyu başka bir boyuta çekmek bizzat, “kent uzlaşısı” zemininde arkasında durulan bir ismin, içinde bulunduğu hâlden olumsuz etkilenme korkusunun da bir ürünü gibi duruyor.
Esenyurt Belediye Başkanı için CHP’nin telaşı ortada iken DEM’in de aynı telaşa ortak olması, aslında açık bir iş birliğinin de yüze vurmasıyla ilgili.
Sürece Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı’nın, “Ahmet Özer’in afaki ve soyut suçlamalarla tutuklanması demokrasi ve hukuk devleti adına endişe vericidir." sözleriyle dâhil olması ise çok manidardır.
Belli ki İmamoğlu ile olan rekabette ondan geri kalmamayı seçerek hakkında iddianame hazırlanılanı değil de hazırlayan yargıyı mahkûm etmek istemiş.
Bu durumda, Ahmet Özer’in bile “Hatırlamıyorum” dediği şeyleri hatırladıkları sonucu çıkıyor ortaya.
Oysa hem İBB hem de ABB başkanları seçim sürecinde bir önceki dönemde verdikleri ama yerine getiremedikleri onlarca hizmet vaatlerini hatırlamamışlardı.
Bu hafıza yitimi öyle anlaşılıyor ki CHP için bir yöntem hâline gelmiş.
“Masum bir bilim insanı” olduğuna vehmeden CHP yetkilileri; “Ahmet Özer acaba örgüt üyeliği kaydı bulunan 694 kişiyle, dahası kırmızı bültenle aranan bir elebaşıyla 14 kez hangi bilimsel çalışma için görüşmüştür?” sorusuna da ikna edici bir cevap vermek zorundadır.
Sürekli yaptıkları ve Kılıçdaroğlu’nun bir mirası olarak devam eden devletin kurumlarını itibarsızlaştırma çabasından da CHP’nin bir an önce kurtulması gerekir.
İBB Başkanı daha kendi üzerindeki davalardan aklanmamışken, yatay geçişi ile ilgili güçlü şaibeler ortalıkta dolaşırken soluğu Esenyurt’ta alarak aslında kendisi için de telaşlı olduğunu göstermiştir.
Şimdi ve tam da bu noktada sormak lazım;
Arkasına kitleleri alanlar, layüsel/dokunulmaz mıdır?
G. Lebon’un, “Kitleler suçsuzdur.” sözüne bel bağladıkları için mi bireysel olarak hakaret edip, suç işleyip bunu kitlelerin omuzuna yüklemek istiyorlar?
Bir illüzyon yaparak, mugalatalara sarılarak kitleleri gerçekten buna inandırabilecekler mi?
Dahası yargı, kitlelerin gittiği yere mi yoksa gidilmesi gereken yere mi gidecek, gitmeli?
Bunu hep birlikte bekleyip göreceğiz…