Hızlı yaşıyor, hızlı tüketiyor, hızla tükeniyoruz!

Geride kalan yarım asırlık zaman diliminde hızlı bir dönüşüme imza attık. Pek de bizim hayrımıza olmayan bir dönüşüm! Asırlardır bizi biz yapan sofra kültürümüz ve beslenme alışkanlıklarımız 50 yıl içinde unutturuldu.

Unuttuk!

Bununla birlikte başka başka konuları öğrendik, adını sanını duymadığımız yeni hastalıklarla tanıştık. Mide fesadını hatırladık. Adına öz güven dedikleri hadsizlik hastalığıyla yüzleştik. Bencillik saldırısı altındayız! Diyabet ve obezite sıradanlaştı. Gamsızlık bizi bizden alıyor…

Eski büyüklerimizin yemek yeme konusunda bir dizi öğretileri vardı.

Örfi konular… Yazılı olmayan millet anayasası; kul hakkını önceleyen, sağlığı öğütleyen, nefs kavramını hatırlatan, paylaşma merkezli bir dizi değerli bilgi. Nesilden nesile aktarılan, adap ve erdemle muhafaza edilen özel bilgiler…

Bu bilgiler sayesinde insanlarımız fit olarak yaşardı. Sağlıklıydı. “Hastane yolunu bilmeden son nefesini veren” insanların fazlalığıyla övünürdük.

Ama maalesef bu bilgilerin birçoğu artık yok; unuttuk, unutturdular.

Beslenme alışkanlıklarımızla birlikte duygularımız da değişti.

Ve…

Duygularımıza hükmedenler bize de hükmetmeye başladı.

Birileri bizi yani insanlığı sürü gibi gütmek istiyor; iradesi olmayan ve nereye sürülürse gitmekten imtina etmeyen, önüne ne gelirse yiyen, helal hassasiyeti köreltilmiş, sorgulamayan bir sürü!..

Dostlar!

Yemek hafızamızı kaybediyoruz! Mutfak medeniyetimiz yok oluyor…

Bu basite alınacak bir konu değil. Vakit çok geç olmadan kendimize gelmeli ve bu eşsiz hazineye sahip çıkmalıyız.

Lezzet hazinemizi yağmalayanlara göz yumamayız. Bilakis bu gibi kötü niyetli küresel baronlardan millet olarak hesap sormalıyız!

Yerli ve millî bir nesil düşlüyorsak, geleceğimizi kurtarmak istiyorsak, ülkemize dair bir sevda taşıyorsak bize ait beslenme kültürünü tekrar hayata döndürmemiz gerekiyor.

Ne demek mi istiyorum?

Fast food tuzağından uzak durmanızı tavsiye ediyorum. Çocuklarınızın zehirlenmesine müsaade etmeyin diyorum.

‘Fast food’la gelen sorunlar o kadar çok ki!

Son yıllarda hemen herkes aynı kanaati paylaşıyor. Nedir o? Yeni beslenme tipi sağlığımızı tehdit ediyor!

Adına fast food denilen ve aşırı işlenmiş sözde gıdalardan imal edilen hızlı yemek furyası hayatı bize zindan ediyor. Ama ne hikmetse tüketim çılgınlığı son sürat devam ediyor!

Ayakta yeme alışkanlığından tutun yağ oranlarına, katkı maddelerine, sözde et ürünlerinden aromalara, gazlı içeceklerden kızartmalara kadar insanlık için ne kadar tehdit ve tehlike varsa hepsi bir araya toplanmış vaziyette.

Tam bir atom bombası etkisine sahip.

Fast food rüzgârıyla sadece kendi öz lezzetlerimizi kaybetmedik; beraberinde sağlığımızı da kaybettik… Sofra adabını, beslenme kültürünü, paylaşmayı, muhabbeti, yemek reçetelerini, sofra kombinasyonunu, helal hassasiyetini, tevazuyu kaybettik.

Düşünün!

Allah’ın bize bahşettiği helal ve temiz gıdaları kendi ellerimizle kirletiyoruz. Bu da bizi bedenen ve ruhen hasta ediyor.

Yol yakınken dönmekte fayda var!

Bizim kendimize ait köklü bir yemek kültürümüz var. Farklı beslenme alışkanlıklarına sahibiz. Dünyanın hiçbir bölgesinde ve ülkesinde olmayan mutfak zenginliği bizde.

Mümkün mertebe evimizde yemek yemeliyiz. Sofrada bulunan maddi ve manevi bereketi paylaşmalıyız.

Anne yemeklerimiz, büyükanne tariflerimiz maddi karşılığı bulunmayan birer hazine gibi. Hazinelerimize gözümüz gibi bakmalı, hayatımız gibi sahip çıkmalı, fırsat buldukça da geliştirmeliyiz.

Çünkü fast food beslenme metodu hiçbir zaman insan sağlığına uygun olmayacak. Çünkü temelinde insan odaklı, fayda merkezli bir niyet yok. Bu gerçeklik bilimsel olarak netleşmiş ve dünyaya ilan edilmiştir.

Sermayenin gücünden ürküp sessiz kalırsak, medyanın etkisinden çekinip üç maymunu oynarsak, yarın askere gönderecek sağlıklı genç, çocuk doğuracak sağlıklı kadın bulamayacağız.