Birisi gelip size “Türkiye 3 yıl sonra et ithalatını gündeminden çıkaracak ve kırmızı et ihracatçısı olacak.” dese, nasıl tepki verirsiniz?

Hem de bugünün Türkiye’sinde! Neden böyle diyorum? Çünkü kırmızı et zamlarını ithal etle frenleyebiliyoruz. Stokçuları, fırsatçıları ancak ithalat sopasıyla terbiye edebiliyoruz.

Böylesi bir ortamda bir babayiğit çıktı ve “2028 yılı itibarıyla kırmızı et ithalatı konusunu Türkiye gündeminden çıkaracaklarını” söyledi.

Evet dostlar.

Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı yine iddialı bir çıkış yaptı, yine şaşırtmadı. Sayın Yumaklı ezber bozmaya devam ediyor. Tek endişem, bu kararlı duruşunun siyasi zeminin kayganlığına kurban gitmesi ihtimali!

Kendileri, geride kalan zaman diliminde Türk tarımı için çok ama çok önemli hizmetlere imza attı. Nedir onlar? İşte bazıları…

Toprak analizi çalışmaları. Organik gübre yatırımları ve çalışmaları. Tarım ve hayvancılık desteklemelerinin ıslahı, rakamlarının artırılması. Veteriner Yol Kontrol ve Denetim İstasyonlarının yaygınlaştırılması. Küçük aile işletmelerinin pozitif ayrımcılıkla koruma altına alınması. Liste uzayıp gidiyor…

Şimdi de kırmızı et ithalatını 3 yıl içinde sona erdireceklerini ifade ediyor. Neye dayanarak böyle iddialı bir çıkış yapıyor?

Yeni tarım ve hayvancılık politikalarına; artan hayvan sayısına, tarımsal desteklemelerin cazibesine, devlet otoritesinin sahada kendini hissettirmesine, Türk çiftçisine, ekip arkadaşlarına…

İşte size küçük bir örnek.

Rakamlar bizzat İbrahim Yumaklı’ya ait. Son 23 yılda büyükbaş hayvan varlığı yüzde 71 artışla 17 milyon başa, küçükbaş hayvan varlığı yüzde 72 artışla 55 milyon başa, kanatlı hayvan varlığı da yüzde 55 artışla 380 milyon adede çıkmış.

Bence Sayın Yumaklı kendi bakanlığı döneminin envanterini de paylaşmalı, işte o zaman çalışmalarının ne kadar değerli olduğunu toplum daha iyi anlayacaktır.

Marifet iltifata tabidir. Türk milletinin iltifatı ise teşekkür ve dua ile tezahür eder, hayli de etkilidir! Geçmiş yıllarda bunu çokça gördük, son 23 yıldır da görmeye devam ediyoruz.

Türkiye’nin önemli bir tarım ve hayvancılık ülkesi olduğu doğrudur. Yeter ki doğru politikalar uygulansın; inanılsın, adil olunsun. Harcanan her kuruşun hesabını verebilir hassasiyete sahip olunsun.

Yeter ki geleneksel üretim hafızasına halel gelmesin, üretme genlerimiz, geleneksel metotlarımız ölmesin. İyi bir ekiple bundan daha iyisini elde etmek mümkün.

Önemli bir veri daha… Büyükbaş hayvan varlığında Avrupa’da 2’nci, dünya ölçeğinde ise 22’nci sıradayız. Küçükbaş hayvan varlığı ise daha mutlu edici. Zira Avrupa’da ilk sırada olan bir Türkiye var, dünya ölçeğinde ise 7’nci sıradayız.

Burada cevap bulması gereken soru şu olmalı.

Sığır eti üretiminde Avrupa'da ilk sırada olan Türkiye, nasıl oluyor da sürekli et ithalatıyla ayakta durmaya çalışıyor? Hem de kendisinden geride olan Avrupa bölgesinden! Bu sorunun cevabını 2028 yılında almış oluruz diye umut ediyorum. Zira “yumak yumak” umutlarımız var!

Bakan Yumaklı’ya göre kırmızı ette Türkiye’nin yeterliliği yüzde 95 seviyesinde. Et ithalatı regülasyon görevinin de geçtiğimiz yıldan itibaren Et ve Süt Kurumu’nda olduğunu hatırlatıyor. Yani tekelleşme olayını bitirdiklerini ifade ediyor.

Bu uygulama kesinlikle doğru bir hamle. Bunu pazardan, piyasanın gidişatından anlayabiliyoruz. Yüzde 5’lik açık için bunca kıyameti kopartanlar, açık büyüdüğünde bu ülke insanına neler neler yapmaz!

Biz sayılara göz atmaya devam edelim.

Bakan Yumaklı, “Tavuk eti üretiminde dünya ölçeğinde 9, Avrupa'da ise 2'nci sıradayız. Yumurta üretiminde dünyada 10, Avrupa'da 2'nci sıradayız. Bal üretiminde ise dünyada 2, Avrupa'da da 1'nci sıradayız.” diye konuştu.

Bu sayılar bile Türkiye’nin tarım ve hayvancılıkta süper lig ülkesi olduğunu gösteriyor. Bize düşen ise masada dik durabilmek, sahada ise var gücümüzle çalışmak!

Bu kadar büyük potansiyele sahip Türkiye’nin hayvansal üretim ihracatı maalesef 3,5 milyar dolar düzeyinde. Bu rakamlar Türkiye’nin potansiyelinin çok altında!

Deli gibi üretmeliyiz, divane gibi satmalıyız.

Çin bu şekilde ayakta duruyor; deli gibi, çılgınca üretiyor. Divane gibi kapı kapı geziyor ve ürünlerini satmaya çalışıyor.

Darısı Türkiye’nin başına!