CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in boykot çağrıları...

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun yolsuzluk/usulsüzlük hükmüyle tutuklanmasının ardından türlü şaklabanlığa soyundular.

Oysa iddialar gayet açıktı. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun usulsüzlük yaptığı, hırsızlık yaptığı veya yaptırdığı, İstanbullunun haklarını gasbettiği iddia ediliyordu. Ortada dönen rakam da korkunç. 560 milyar liradan bahsediliyor. 

İddia makamı kendinden emin; gizli ve açık tanıklar var, tapeler var, belgeler var... Türk hukuku tarihî hükmünü verdi ve bu yolsuzluğu tescillemiş oldu.

Olayın muhatapları ne yaptı? Üzerlerine atılan suçları temizlemek dururken daha fazla çamur atma yolunu tercih ettiler.

İngiliz medya kuruluşlarına kendi ülkelerini şikâyet ettiler; hatta İngiliz hükûmetine “olaylara müdahale etmediği” ve “tepki vermediği” yönünde serzenişte bile bulundular. Bu sessizlik dostluğa yakışmazmış! Hangi dostluk beyler? Sizler düpedüz müstemleke ülkesi olmak arzusundasınız. Mandacı söylemlerinizin modası geçti. Size söylenmedi mi? Eski Türkiye yok artık!

İddia varsa çıkar, iddialara cevap verirsiniz; doğru dersiniz, yanlış dersiniz, iftira diye ayak diretirsiniz, zinhar "İstanbul'un nimetlerine" el sürmediğinizi savunursunuz...

Ama dikkatleri başka yönlere çekmek, yavuz hırsız oyununu sahnelemek, mağduru oynamak, engellendiğini iddia etmek, kâğıttan kahramanlığa soyunmak nedir, nasıl bir ahlak anlayışıdır?

Eylemler çirkinliğe dönüştü! Cami duvarına pislemekten mezar taşlarının tahrip edilmesine, namazla dalga geçilmesinden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın merhume annesine sövmeye kadar iş uzadı. Vandallığın dik âlâsına şahit olduk! İnsanlar demokratik hak adı altında toplu kalkışmaya teşvik edildi. Polise saldırma oylamaları yapıldı, talimatlar yağdırıldı.

Söylemler düşmanlaştı; kendileri gibi düşünmeyenlere yaşam hakkı tanımayacaklarını haykırmaya başladılar. Boykot kararlarını desteklemeyenlere parmak salladılar… 

Tehditler havada uçuşuyor. Hukuk hedefte, millet hedefte, devlet hedefte, birliğimiz hedefte!

Tehdit var, ihanet var, hırsızlık var, arsızlık var, vandallık var, yakıp yıkma var, yağma var, talan var, ötekileştirme var… Ama sorarsanız demokratik haklarını kullanıyorlar. Hırsızlık, arsızlık ne zamandan beri demokratik hak oldu? 

Yoksa 2025 birilerine göre “ar yılı değil de kâr yılı mı” ilan edildi?

Bu arada, her kim yaparsa yapsın, nerede yaşanırsa yaşansın; hırsızlık, arsızlık, yetim hakkına çökme, milletin çıkarlarını gasbetme gibi eylemler tarafımızdan kabul görmeyecektir. Kötü kötüdür, hırsızlık da hırsızlıktır; lanetlenmiş eylemlerdir.

Süreç öyle bir yere evrildi ki iş döndü, dolaştı boykot çağrılarına kadar geldi.

CHP yönetimi ve Özgür Özel sorumsuzca çıkışlar yaptı, sözde sanatçı kitlesi buna teşne oldu. Bankamatik aydınları başını açıp koşturdu, troller dünden razı. Önce AK Parti’ye yakın kişi, kurum ve kuruluşlar boykot listesine eklendi ve ilan edildi. Sonra? Sonrasında kendileri gibi düşünmeyen hemen her kişi ve kurum!

2 Nisan tarihini de boykot için milat ilan ettiler. Almayacaklardı, tüketmeyeceklerdi, esas patronun kim olduğunu göstereceklerdi. Ancak ne oldu biliyor musunuz?

Tükendiklerine şahit olduk!

Boykot çağrıları karşılık bulmadı. Oyunları tutmadı yani.

Bankalararası Kart Merkezi verilerine göre, Ramazan Bayramı’nın ikinci günü olan 1 Nisan’da 14 milyar lira olan alışveriş miktarı 2 Nisan'da boykot çağrılarına rağmen 28 milyar lira gibi rekor seviyelere çıktı. 

Bu zavallı güruhun kocaman bir “hiç”ten ibaret olduğunu tarih not etti. Bizler de not ettik!

Ne zaman bir usulsüzlükleri ortaya çıksa, ne zaman suçüstü yakalansalar hemen aynı oyunu sahneliyorlar. Nedir o oyun? “Engelleniyoruz” yalanı, içi boşaltılmış Atatürk söylemleri!.. Yine aynısı oldu. Adam ve açgözlü ekibi dünyaları götürmüş! Tapelerde korkunç gerçekler ortaya çıkmış; İstanbullunun kişisel bilgileri toplanmış ve bir yerlere servis edilmiş. Ama hiçbir şey olmamış gibi siz çıkıp açık hava reklam alanlarını “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözleriyle doldurmuşsunuz. 

Mustafa Kemal Atatürk’ü hırsızlıklarınıza alet etmekten utanmıyor musunuz? Kendi değerlerinize ihanet etmekten ne zaman vazgeçeceksiniz?

Efendiler! 

Milletin haklarını gasbederken, İstanbullunun mallarına çökerken, yetimin hakkını götürürken “egemenliğin kayıtsız şartsız milletin” olduğu hiç mi aklınıza gelmedi? 

Egemenliğin gerçek sahiplerinden neden çekinmediniz? Yoksa onlar umurunuzda bile değil mi? Sadece sıkıştığınız zaman kullanacağınız birer stepne mi?