Öyle bir Türkiye hayali kuruyorum ki hem üretenin hem de tüketenin kazandığı mutlu bir ülke…
Bu mümkün mü?
Kesinlikle mümkün; millî hassasiyetlerle politikalar üretmek, eldeki malzemeyi doğru kullanmak, adalet terazisinden şaşmamak bunun için yeter de artar bile!
Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’nın, “Güçlü Türkiye’nin yolu, güçlü bir tarımdan geçer” tespitini bayraklaştırmak zorundayız. Yetmez! Bu tespite göre üretmek, yaşamak ve tüketmek zorundayız.
Evet!
“Eğer sizler kendi ülkenizin gıdasıyla alakalı bağımsızlığa sahip değilseniz yapmak istediğiniz şeyleri günün birinde yapamayacak hâle gelebilirsiniz.” diyor Sayın Yumaklı. Yıllardır bunun kavgasını veriyoruz.
Şükür ki bunu fark eden bir yöneticiye sahibiz. Umarım bu bilinçlenme basit entrikalarla akamete uğramaz!
Şimdi sırada eylem var. Üretim potansiyelini tabana yayarak, tüketici bilincini geliştirerek bu fikri sağlamlaştırmalıyız.
Bugün Türkiye’nin her köşesinde çok farklı tarımsal üretim yapılabilecek imkâna sahibiz. Memleketimizin gıdasını memleketimizin insanına arz edecek potansiyelimiz var.
Bunun için su kaynaklarınızı etkili ve verimli kullanacaksınız.
Dört iklimi yaşama imkânına sahip olduğumuz cennet vatanımızda hangi ürünün nerede üretilebileceğine karar vereceksiniz. Sonrasında her bölgenin kotasını belirleyecek ve ona göre ekim-hasat eylemini hayata geçireceksiniz.
Yıllık bazda nüfusa göre tüketim envanterini çıkaracaksınız, buna karşın üretim politikalarını hayata geçireceksiniz. Ürettiğinizin fazlasını dert etmeyin, ihracat diye bir fırsat var. Yeter ki ürünlerinizden emin olun, sağlıklı ürünler yetiştirin. Alıcısı muhakkak bulunacaktır. Hatta stratejik ürünler üretirseniz dünya sizden almak için sıraya girecektir.
Tarımsal destekler, krediler, hibeler konusunda daha verimli bir teşvik modeli geliştireceksiniz. Geri dönüşleri sorgulayacak, verdiğinin karşılığını alabilecek bir sistem kuracaksınız.
İşte bütün bunları yerine getirdiğiniz zaman, Türkiye’de mutluluğu da tesis etmiş olacaksınız.
Herkes kazanacak!
Acil denetim gerekiyor!
Türkiye’de bir konuyu gündeme taşımak istiyor musunuz? Toplumda infial oluşturacak bir gelişme yaşanmadıktan sonra zor. Ancak birileri ölmüş olacak ki medya olayı köpürtsün ve bir anda sosyal medyada deprem yaşansın!
Sonra?
Sonrasında yeni gündem maddeleri eklensin ve esas meselemiz unutulsun, gitsin...
Yıllardır bize ezberletilen nakarat bu!
Bu durumun değişmesi lazım, değiştirilmesi zorunlu.
Yazılarımızı takip eden okuyucularımız hatırlayacaktır. Uzunca zamandır dillendiriyorum. Eğitim eksikliği ve satın alma gücünün zayıflamasıyla pazarda suistimaller devam ediyor. Hatta açıkça zehirleniyoruz demek mümkün!
Kenar semtlerde sahte gıda ürünü satışları devam ediyor. Semt pazarlarında ve şarküteri görünümlü yöresel ürün dükkânlarında kaynağı belli olmayan peynirler, tereyağı görünümünde satılan "yemeklik yağ" ibareli margarinler, sucuklar satılıyor. Sunum hijyeni konusu içler acısı.
Ne derler: “Kem aletle kemalat olmaz!” Böyle bir durum söz konusu.
Özellikle işlenmiş et ürünleri ve süt ürünlerinde ciddi bir sıkıntı var. Bu ürünlerin denetlenmesi gerekiyor.
Başka?
İhracat kapılarından dönen zehirli ürünler… Pestisit kalıntılı domatesler, kekikler, arı görmemiş sahte ballar, ilaçlı mandalinalar, aflatoksinli kuru yemişler…
Bu ihanete imza atanlar sizce kime hizmet ediyor? Türkiye düşmanlarına!
Evet birileri kendi çıkarları için Türkiye’nin geleceğine, üretimine, pazarına, itibarına ihanet ediyor.
Bu insanlar tarımdan, ticaretten, ihracattan el çektirilmeli ki Türkiye’nin önü açılsın.