Çoğu vakit yazan adam olmak yerine okuyan adam olarak kalsaydım diye düşünürüm ben kâri. Zira okumak; yani yazmaya mecbur olmadan, kendini zorlamadan, sadece okumanın lezzetini alabilmek için ve sadece okumak için okumak bence bir lütuftur. Yazmak ise okumaktan sonra gelir ve hissetmekten ziyade hissettirmek maksatlı bir halin adıdır. O sebeple belki de okumak denen halin haysiyetli ve klas bir duruş olduğuna ve sadece okuyanların yazanlardan daha mesrur kaldığına inanırım ben. Belki de bunun için “okumak cennet yazmak cehennem” demiştir söyleyen. Ve biraz da mübalağa etmiştir lakin hakikat de vardır sözünde.
Bence yazmak bir iptila ve hatta hastalık kertesine varmış bir alışkanlık… Okumak da öyle ve hem yazmak okumaktan sonra geliyor ya da gelmeli. Öyle olmadığı zaman henüz bir isim bulamadığım başka bir şeyler bulaşıyor kalemden kâğıda. Yazmış olmuyorsunuz, yazıyormuş gibi bile olamıyorsunuz.
Bir hayalin resmini çizmek aslında bu yazmak ama bir problemimiz var bu zamanda yaşayan bizlerin. Hayal kuramıyoruz. Varsa gerçek yoksa gerçek. Pek ne ki bu gerçek? Görünmeyen gerçek değil mi mesela? Duyulmayan, bilinmeyen ve anlaşılamayan… Gerçek olmuyor mu bunlar? Bu kadar somut olana hapsolduğumuzdan belki de içini hatta ötesini görmekte zorlanıyoruz. Aslında kabul etmekte de inanmakta da…
Hayal etmek de bunun gibi işte.
…
Şimdi bakınca aslında en eksik olan yanımızın şu olduğuna inanıyorum ben; hayal kurmuyoruz hatta inanmıyoruz bile hayallere. O kadar çok boğulmuş ve o kadar çok hapsolmuşuz ki gerçek denen zindana hayal denen ve bence o zindanın anahtarı olan sırrı beyhude sayıyor, görmezden geliyor hatta hakir görüyoruz. Ne demek mi istiyorum? Belki onu anlatmaya gücüm yetmiyor ama ne demek istemediğimi söyleyeyim. Şu kadar para kazanacağım, bu kadar mal mülk alacağım, şu koltuğa oturacak şu kadar-bu kadar olacağım diye kurulan cümlelerden bahsetmiyorum. Daha büyük daha fazla ve daha hakiki hayaller söylemeye çalıştıklarım.
Oysa ve bence her hakikat bir hayalle başladı. Belki de bugün bizim gerçek diye saydıklarımızı çok evvel vakitlerde hayal edenlere de meczup, mecnun hatta ahmak gözüyle bakanlar bile oldu.
Ama bence dünyayı o hayalleri kuran adamlar değiştirdi ve değiştirmeye de devam ediyor. Vallahi ben Selçuk Bayraktar’a bakınca, dinleyince tam da böyle hissediyorum. Hayali olan, o hayali uğrunda çabalayan ve gayret eden bu adamı gördükçe ne bileyim garip bir mutluluk doluyor içime sonra “iyi ki” ile başlayan cümleler kuruyorum.