Türkiye hem işsizlikle mücadele ediyor hem de iş gücü yetersizliğiyle savaşıyor. Farklı sektörlerde yetişmiş eleman sıkıntısı hayli fazla. Eleman yetersizliğinin en fazla yaşandığı sektörlerin başında tarım ve gıda sektörleri geliyor.

Ne garip bir durum! Bir yanda milyonlarca genç iş bulamadığı gerekçesiyle kahvelerde kadrolu dördüncü oluyor, diğer tarafta üretime omuz verecek insan kıtlığı yaşanıyor.

Bu sebepledir ki Ticaret Bakanı Ömer Bolat geçtiğimiz temmuz ayında “Afganlılar” çıkışı yapmış; göçmenlerin gitmesi durumunda tarım ve hayvancılık sektörünün bitme noktasına geleceği hatırlatmasını yapmıştı.

En güncel durumu kısaca özetlemeye çalışacağım…

Hatay'da başlayan yer fıstığı hasadına çalışacak eleman bulunamıyor. Fıstık üreticisi günlük bin lira yevmiyeyle eleman bulamadıklarından yakınıyor. İnsanlar imece usulüyle ürünü tarladan kaldırmaya çalışıyor.

Fırıncı esnafı da hayli dertli. Türkiye’nin en kritik faaliyet alanlarından fırıncılık zor zamanlardan geçiyor. Sebep aynı; çalışacak eleman bulunamaması, ekip yetersizliği!

Fırıncılar, günlük iki bin lira yevmiye ile eleman bulamadıklarından yakınıyor. Daha acısı, bu parayı verdikleri insanları bir türlü memnun edemediklerini ifade ediyorlar.

Protest ruhla yetiştirilen aşırı öz güvenli gençliğimiz kolay yoldan para kazanma hayalleri kuruyor. Emek vermeyi, alın teri akıtmayı kendisine yakıştıramıyor!

Bu ülkede ağzı olan konuşuyor; ne hazindir ki gücü olan üretmiyor, sadece kıyı bezi dokuyor. Laf salatası yapmakta üzerimize yok! Her konu açıldığında “Türkiye’de Suriyeli istemiyorum, Afganlılar defolsun, Özbekler gitsin!” diye buyuran zevat, çalışmaya gelince iş beğenmiyor.

Anadolu’da çok güzel bir söz vardır:

“Sen ağa ben ağa, inekleri kim sağa” derler. Bugünkü durumumuz tam da böyle! Herkes patron, beyaz yakalı, mavi bilmem neyli…

Ganyan bayileri dolup taşıyor, loto büfeleri milleti sıraya dizmiş,  gençler bahis çetelerinin girdabında yok olup gidiyor.

Türkiye’de çoban sorunu var, gündelikçi eleman sorunu var, mevsimlik işçi sorunu var…

Var oğlu var…

Sadece hayvancılık alanında 150 bin çoban açığı var.

Bitmedi!..

Fındık bahçelerinde göçmenler çalışıyor, karpuz tarlalarında yabancılar ter akıtıyor, domates hasadında onlar var, üzüm hasadı onlardan soruluyor.

Bizim gençler nerede?

Kahvehanelerde “eleştirmek” görevlerini ifa ediyor; oyun telaşında, sigara molalarında da mevcut duruma isyan etmekle meşgul!

Çobanlık yapar mısın? Yok!

Gündelikçi gider misin? Ne münasebet!

Yevmiyeci olur musun? Daha neler!

Fırında çalışır mısın? Ben masabaşı bir iş kovalıyorum!

Eee!..

“25 bin Afgan çoban giderse tarım ve hayvancılık kalmaz” tespiti acı ama gerçek. Hem de gittikçe büyüyen, tehlikeli bir gerçek.

Kimse olaya “skandal açıklama” tarafından yaklaşmasın! Bu durum bizim ayıbımız, utancımız. Çünkü bizim gençlerimiz iş beğenmiyor.

Hatta tarım ve hayvancılıkla uğraşan aile işletmeleri bile kendi evlatlarını farklı sektörlere yönlendiriyor. Neymiş? Ben çektim, evladım çekmesinmiş!

Böyle giderse bu çekilmez ilan edilen çile hepimizin acı kaderi olacak.

Peygamber mesleği olarak bilinen çobanlık, öyle bir algıya kurban edildi ki bu işi yapanları kaba, eğitimsiz, vasıfsız birer insan ilan ettik, çıktık. Oysa çobanlık ciddi bir sabır işidir, birikim işidir.

Kız istemeye gidersiniz. “Damat ne iş yapıyor?” sorusuna “Çoban!” derseniz cevap olumsuz olur. Peki niye olmaz? “Benim kızım nazlı yetişti, öyle zorluklara gelemez!”

Sonra?

Sonrasında ekmek fiyatları uçar, et fiyatları ulaşılamaz olur. Elin oğlu gelir, senin beğenmediğin işi yerine getirir. Sen de kahvehanelerde vekaleten dördüncü kadrosuna yazılırsın. Loto bayilerinin önünde gençliğini heder eder, ganyan bayilerinde zenginlik hayalini atların hızına bağlar durursun!