Tarım ve Orman Bakanlığı “Sağlığı Tehlikeye Düşürecek Gıdalar” listesini güncelleyerek yayınlıyor. Yayınlanan son liste yine mide bulandırıyor, yine moral bozan raporlara şahit oluyoruz.

Evet sevgili okuyucularım. 5 yeni sahte ürünümüz daha oldu! İfsada uğramış, bombaya dönüştürülmüş 5 yeni tehlikeye daha sahibiz! “Sağlığı Tehlikeye Düşürecek Gıdalar Listesi”ne 5 ürünün eklenmesiyle bu listedeki toplam ürün sayısı 195’e çıkmış oldu. “Taklit ve Tağşiş Yapılan Gıdalar” listesine ise yeni 25 ürün katıldı ve buradaki ürün sayısı da böylece 956'ya çıkmış oldu.

Bu iş iyice şirazeden çıktı! Gıda diye insanlara neler neler yediriyorlar!..

Dana sucuk diye satılan ürünlerde at ve eşek eti tespit edildi. Bitkisel macun diye satılan üründe ilaç etken maddesi bulundu. Pul biber diye satılan ürünlerde gıdada kullanımı kesinlikle yasak olan boya tespit edildi. Çikolata diye sattıkları ürünlerde yine ilaç etken maddesine rastlandı. Ah şu ilaç etken maddeleri! Enerji içeceklerinden sonra aromalı gazlı içeceklerde de ilaç etken maddesi tespit edildi.

Kaşar peyniri diye tabir edilen ürünlere tüketilmesi büyük tehlike oluşturan margarin ve türlü bitkisel yağlar karıştırılıyor. Tam yağlı diye pazarlanan peynir ve yoğurtlarda yağ yok! Süt görmemiş beyaz peynir imal etmişler. Bunun daha ötesi yok diye düşünüyorum!

Gıda teröristleri o kadar planlı çalışıyorlar ki, o kadar stratejik adımlar atıyorlar ki, öğrenince şaşırıyorsunuz. Mesela “lezzet”, “sağlık”, “kasap”, “ev tipi”, “geleneksel” vb. gibi güven telkin eden bütün kavramları kullanarak tüketiciye zehir yediriyorlar.

Evet bu apaçık zehirdir; millet bile isteye zehirleniyor! Zehir derken sadece bedenen zehirlenmiyoruz, “helal hassasiyetine” muhalif davranıldığı için ruhen de zehirlenmiş oluyoruz.

Olaya bakar mısınız! “Geleneksel kasap” diye üretilen sucuklarda “tek tırnaklı” eti yani eşek eti tespit ediliyor. Bu ihanet Türkiye’nin gıda kültürüne ölümcül darbe vuruyor. Bu alçaklığa bir an önce ‘dur’ demeliyiz.

Peki bu ihanete “dur diyebilmemiz” için neler yapmalıyız?

Bu olay devlet politikası olmakla birlikte mevcut iktidarın Tarım ve Orman Bakanlığı’nı, Millî Eğitim Bakanlığı’nı, Ticaret Bakanlığı’nı, Sağlık Bakanlığı’nı, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nı direkt olarak ilgilendiriyor.

Acil işbirliği yapılmalı ve harekete geçilmeli.

Gıda hilesine dur demenin yollarını yıllardır açıklamaya çalışıyorum. İşe eğitimle başlanması gerektiğini, denetimle desteklemeyi, yaptırımla caydırmayı öneriyorum. Ekonomik yapıyı güçlendirerek “Satın almama gücümüzü ortaya çıkarmalıyız!” diyorum.

Eğitim ve denetim mekanizmasının sağlıklı işletilmesi için de gıda mühendislerinden istifade edilebilir. Bu konuyu tekrar hatırlatmakta fayda var. Türkiye’nin ciddi bir gıda mühendisi havuzu olduğunu biliyoruz. Buna ilave olarak veteriner hekimlerimiz ve ziraat mühendislerimiz var. Bu üç meslek grubuna mensup işsiz gençlerimizin bir bölümü, formasyon uygulamasıyla eğitim ordusuna kazandırılabilir. Bu şekilde hem temel eğitimde hem de mesleki eğitimde gerekli çalışmalar yapılarak toplumun hem tüketici hem de üretici tarafında bilinçlendirilme sağlanabilir.

Yine bu gençlerimizin bir bölümü de Tarım ve Orman Bakanlığı il-ilçe müdürlüklerinde denetim ekiplerinde istihdam edilebilirler. Bu şekilde de hem denetimler ehil insanlar tarafından yapılır, hem de yeterli ekip sayısına kavuşulmuş olunur.

Burada tüketicinin gıda ihbar hattına aktif katılımı da önemli bir güç olarak kullanılmalı. Her tüketici gördüğü gıda ihlalini Alo 174 Gıda Hattı’na bildirmeli.

Gelelim caydırıcı yaptırımlara…

Burada iş Hazine ve Maliye Bakanlığı’na düşüyor. Bakanlık okkalı cezalarla bu suistimalcilerin piyasadan ayıklanmasına öncülük etmeli. Aynı bakanlık toplumsal ekonomik yapıyı rahatlatarak insanların satın alma gücüne katkı sağlamalı. Ki tüketici tercih hakkına sahip olsun; satın almama hürriyetini suistimalcilere yansıtabilsin.

Bunun aksi durumunda ise taklit ve tağşiş olayları artmaya devam edecektir.

Bir başka tehlike daha var!.. Türk mutfak kültürünün standartlarıyla oynanıyor. Örneğin lahmacunun hangi muhteviyata sahip olduğu ve ne şekilde üretildiği yıllardır bilinmesine rağmen içeriğine kanatlı eti katılabiliyor. Aynı olay köfte ürünlerinde geçerli. Sızma zeytinyağına tohum yağı karıştırılıp satılıyor. Bu şekilde birçok gıda ürünümüz tehlike altına girmiş durumda.

Gıda güvenliği açısından risk gibi görülmese de başka tehlikeler ortaya çıkıyor. Kadim Türk gıda kültüründe birçok standart bozuluyor, taşlar yerinden oynatılıyor. Bu da üretim standartlarını bozduğu için yarın birgün uluslararası platformlarda coğrafi işaret tescil sürecinde bizi sıkıntıya sokacak.

Benden uyarması!