İnsan, dünyanın temel dinamikleriyle oynamaya devam ettikçe dünya da nimetlerini insandan saklıyor, vermiyor. Verdiğini de ağzından burnundan getiriyor.

İklim değişikliği, kuraklık tehlikesi… Dünya hızla değişiyor! Bu değişim ülkemizi de etkiliyor.

Dünyada ve Türkiye’de kuraklık tehlikesi kapıda. İklimlerde yaşanan ani değişimler tarım ve gıda alanında sıkıntıları beraberinde getiriyor.

Temel beslenme ürünlerimiz; bakliyat ve hububat için hasat zamanı gelip çattı.

Ancak!

Kuraklık ve zamansız yağış baskısıyla ürün hasadında sıkıntılı bir dönem bizi bekliyor.

Bu sıkıntılar, ister istemez tarımsal ürünlerde olduğu gibi işlenmiş gıdalara da olumsuz yansıyacak demektir.

Türkiye’nin önde gelen tarımsal üretim merkezlerinden gelen haberler “rekolte” anlamında biraz endişe verici.

Bazı bölgelerde yağış eksikliği ve yüksek hava sıcaklıkları yaşanırken diğer tarafta aşırı yağış alan tarım bölgelerimiz var. Bu durum tahıl ile sebze-meyve ürünlerinde rekolte kayıpları yaşandığını gösteriyor. İster istemez, gıda fiyatları üzerinde bir baskı oluşacaktır.

Tarlada ürünün sıcaktan zarar görmesi, aşırı yağış veya dolu sebebiyle verim kaybı yaşanması nedeniyle arz - talep dengesi bozulunca, bakliyat, hububat, sebze ve meyve fiyatlarında artışlar yaşanacaktır.

Bu da tarımsal ürünlerde ve buna bağlı gıda sanayisinin hammadde temininde bir takım sıkıntılar yaşanabileceği sinyallerini veriyor.

Her ne kadar maliye ve hazine yönetimi enflasyon canavarının elini insanların cebinden çekmeye başlayacağını, yeni dönemde dezenflasyon beklentisi içinde olduklarını ifade etse de kuraklık sürecinin iyi yönetilmesi gerekiyor.

Başka hayal kırıklıklarına kapı aralayacak hassas bir süreçten geçiyoruz.

Geçen yazıda ele aldığımız israf konusuna okuyucularımızın tepkileri hem düşündürücü hem de sevindiriciydi.

Bu iki yazı arasında ciddi bir ilişki var.

Nasıl?

Kişi içinde bulunduğu nimetin değerini ne zaman anlıyor? Kaybedince!

Bizler de kaybetmeye başladık.

Artık tükettiğimiz her şeye karşı daha dikkatli ve tutumlu olmayı deniyoruz.

Ancak bu sebeplerden meydana gelen verimsizlik, yeni maliyetler olarak karşımıza çıkıyor.

Doğal olarak çevre ve tasarruf konularında daha hassas, daha bilinçli davranmaya başladık.

Fayda edecek mi? Bunu bize zaman gösterecek.

Küreselleşme olgusu başlı başına bir konu. Müjdelerle tehditlerin birlikte hareket ettiği bıçak sırtı bir durum. Yeni dünya düzeninin heybesinde fırsatlarla tehlikeler bir arada bulunuyor.

Çağın bu gerçekliğiyle yüzleşebilen, değişimi kavrayabilen, gelişime ayak uydurabilen toplumlar bu süreci sağlıklı bir şekilde yönetebilirse faydasını görecektir.

Geleceğe dönük planlar, stratejiler, taktikler, destekler geliştiren ülkeler tarım ve gıda sektörlerinde söz sahibi olacaklardır.

Akıllı ülkeler tarımsal ürünlerde kendi kendine yetebilmeyi önlerine ciddi bir hedef olarak koymaktalar.

Yazının başında da zikretmiştim.

İnsan, bilimsel çalışma ve araştırma şemsiyesi altında dünyanın temel dinamikleriyle oynadıkça, dünyanın dengesi de değişiyor. Bu değişimi iklim krizi, ani ısı değişimi, aşırı kuraklık, aşırı yağışlar vb. şeklinde görebiliyoruz.

Bütün bu belirtiler, tarımsal üretimin olmazsa olmaz şartlarını olumsuz etkileyen unsurlar.

Akıllı milletler, geleceğini düşünen devletler bu sürece mağlup olmamak için süreci yakından izliyor, çareler üretiyor, planlama ve stratejiler geliştiriyor.

Bakın, tarımsal üretim stratejileri kritik önem kazandı, tarım ürünleri stratejik ürün kategorisinin en üst basamağında bulunuyor.

Gıdaya kolay ulaşabilen ve sağlıklı beslenebilen toplumlar, geleceğin dünyasında söz sahibi olacaklardır.

Gelelim güzel ülkemize…

Tarımsal üretimi korumak, ürün çeşitliliğini ve rekolteleri artırmak büyük önem taşıyor.

Yukarıda izah etmeye çalıştığım gerekçelerle, Türkiye yeni döneme çok ciddi hazırlanmalı. Diri ve dinamik durmalı.